“Kaderinin şoförü sensin. Emin ol. Onu dram istikametinde sürme. Biraz gül yahu! Değmez vallahi bu dünya..”
Öncelikle standartlaştırılmış, kategorize edilmiş yaşam kalıpları içinde olduğumuzu tüm açıklığıyla ortaya koyan YALNIZIZ romanını çok beğendiğimi söyleyerek başlamak istiyorum.
-Gölgelerimizin bastırıldığı, bireysel deliliklerimize karşı set çekilmiş nefretin çevrelediği bu sıkışık ortamda anlatılan insanın trajedisinden başka ne olabilir ki anlatılan ve yaşanılan olaylar..
-Böylelikle “içimde kaç ben var” arayışı öyle zannediyorum ki sadece, romanda varolan; Meral’ın, Necile’nin, Samim’in, Ferhat’ın, Renginaz’ın sorusu değil, “birinci ben” ile “ikinci ben” arasında sıkışıp kaldığımız kolektif deliliğin içine hapsolmuş toplumun da sorunu ve sorusudur. “Kendimi aradım” der gibi kahramanların diyalog ve içsel hesaplaşmalarıyla sürdürülen roman bence ismiyle bize cevabını veriyor: YALNIZIZ.
“Yalnızım, evet, herkes yalnızdır, yalnızız”
...
Kitap, “Dünyasından memnun olmayanlar ne kadar benziyorlar birbirlerine” der, adeta hakikat arayışına yöneltilen soruları soranların ortak özelliğini verirmişçesine.
Sona yaklaşırken,
Post-truth’un her alanda yaygınlaşmasının korkutucu etkisini yaşadığımız şu sıraların da resmini ortaya koyan bu güzel romanda bir çok parçadan incelemeyi oluşturabiliriz fakat, ben sadece bir yönüyle oluşturmayı tercih ettim. Size de beğendiğim bir alıntıyı bırakıyorum:
“Bu dünya o kokladığın limona benzer: Yuvarlak, ekşi...Fazla sıkmaya gelmez,
tadı kaçar. Yahut şeker karıştırmalı..”
Güzel okumalar:))