Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
248 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bir fizikçinin gözünden "yaşam nedir?" sorusunun cevabını veriyor bu kitap. Ünlü fizikçi Erwin Schrödinger'in fizikten sıkıldığı bir süreçte biyolojiye merak salmasının müthiş bir sonucudur. Kitabın biyoloji ve fizik hakkında söyledikleri günümüzde artık milyonlarca kere gördüğümüz basit şeylerdir fakat bu kitabı özel yapan şey, bu basit söylemlerin ilk ortaya atıldığı yer olmasıdır. Canlılık ve entropi arasındaki ilişkiye değinilen ve bu kadar temiz bir açıklama yapan ilk kitaptır bu yanılmıyorsam. Ayrıca o zamanlar büyük bir gizem olan kalıtım materyalinin (bugün bildiğimiz DNA) düzensiz kristal yapıda bir molekül olduğunu öngörmüştür Schrödinger. Kitap bu yönüyle James Watson, Francis Crick gibi DNA'nın yapısını çözen öncü biyologlara da ilham kaynağı olmuştur. Kitap ayrıca Schrödinger'in iki ufak yazısı olan "Zihin ve Madde" ve "Otobiyografik Denemeler"ini de içermektedir. Bunlardan ilki olan zihin ve madde Schrödinger'in nörobilim ve zihin felsefesi konusundaki fikirlerini içeriyor. Üniversite ve sonrasında boş bulunduğu zamanlarda felsefe merakı yüzünden epeyce araştırma yaptığını görüyoruz Schrödinger'in. Bu konuda günümüzde pek kabul görmese de dönemi için farklı ve mantıklı fikirleri olduğunu düşünüyorum. Otobiyografik denemeler bölümü ise oldukça kısa bir hayat hikayesinden oluşuyor. Kendi ifadesiyle hikaye anlatma konusunda yeteneği olmadığı için bu bölümü kısa tutmuş. Ayrıca meşhur olduğu kısım olan kadınlarla arasının iyi olması konusundan da bahsetmiyor. Bunun sebebi ise gerek görmemiş olması imiş.
Yaşam Nedir?
Yaşam Nedir?Erwin Schrödinger · Pan Yayıncılık · 2018114 okunma
Evrende entropinin karşısında duran tek bir şey var: Canlılık. Canlılığı yok olan veya gittikçe azalan her şeyin entropisi artar. Eliniz kesilir, kanar, orada bir yara oluşur. Zamanla bir bakarsınız tamamen iyileşmiş, yaradan eser kalmamış. İyileşmede entropi tersine işler ve azalır. Bu evrenin entropi artışı hikayesine tamamen ters olağanüstü bir durumdur. Nedir bunu yapan? Canlılık. Bana kalırsa ruh denilen şeyde özel olarak vücudumuzun belli bir yerinde bulunan kızılötesi bir şey değil, canlılığın kendisidir ruh. Yaratıcı ve düzen oluşturucudur ruh. Ruh yani canlılık gidince beden de evren için bir nebuladan farksız kalır. Hayat sahibi el Muhyi Allah Teala'nın ruhundan üflenerek hayat bulan insan ve diğer canlılar evrenin en temel yasasının karşısında her nefeste nasıl da durabiliyor kısacık ömründe!
Reklam
Organizasyon ve aktivite. Canlı organizmaların tamamında belirli bir organizasyon bulunmaktadır. Bu organizasyon, iç yapıyı dış ortamdan ayırmaya yarar. İşte koaservatlarda, yani en ilkin canlı yapılarında bu izolasyon görevini yağ zırhları yapmaktaydı. Bugün de, günümüzde var olan istisnasız her canlının hücrelerinin zarları temel olarak yağ
Virüsler bilimsel olarak cansızdır; çünkü bir varlığı canlı olarak tanımlayabilmemiz için kendine ait bir organizasyonu ve aktivitesi(metabolizması) olması gerekmektedir. Virüslerin konak hücrelerin dışındayken belli bir organizasyonu vardır; ancak kendi başına metabolizması yoktur. Ne zaman ki bir konak hücreye tutunur, o zaman içerisinde bulunan genetik materyal aktive olur ve bu konak hücreye geçer. Ancak şimdi de virüsün kendine ait bir organizasyonu yoktur. Sadece virüs genetik materyali aktiftir ve kendisini dış ortamdan soyutlayan bir zırhı kalmamıştır. Bu nedenle canlı olarak kabul edilmezler. Bu baş döndürücü bir gerçektir. Çünkü canlılık ile cansızlık arasındaki çizginin ne kadar belirsiz olduğunu bize göstermektedir. Genetik materyali olan, evrim geçirebilen, canlılar üzerinde aktif etkileri olan, çevresine belli ölçüde tepki veren bir varlık, kendine ait bir metabolizması olmamasından, enerjiyi aktif olarak kullanarak entropi artışına karşı koyamamasından dolayı canlı sayılamamaktadır.
Sayfa 135Kitabı okudu
Yaşam-Ölüm Dürtüsü ve Entropi İlkesi
Haz İlkesinin Ötesinde'nin tartışmalı tezlerinden biri de saldırganlığın, ölüm dürtüsünün başlangıçta bireyin kendisine yönelik olduğu, ancak sonradan Klein'ın iyice vurguladığı gibi savunmaya yönelik olarak dışarıya (başka insana) çevrildiği şeklinde özetlenebilir. Kısa bir anlatımla mazoşizm birincildir; ancak sonradan dışa çevrilerek sadizm halini alır. Freud, insanda tespit ettiği bu güçlü ölümsever özelliği haz ilkesinden daha köklü ve gizemli, güçlü bir eğilime bağlar; canlılığın temelinde cansız maddeye dönmek için güçlü bir yönelim vardır. Freud'a göre canlılığa ilişkin bilgilerin çok daha ulaşılabilir olduğu günümüzde bu spekülasyonların ilginç bir haklılık payı olduğunu kabul edebiliriz; gerçekten de canlı bir organizmayı oluşturan mükemmel örgütlenmenin (düzenliliğin) bozulması yönündedir. Canlılık ise genetik program gereği entropinin (dolayısıyla düzensizliğin) artmasına karşı direnen fiziksel bir sistemdir. Demek ki biraz zorlamayla da olsa Freud'un canlılıkla ilgili olarak ileri sürdüğü gizemli spekülasyonların ilginç sezgileri dile getirdiğini düşünebiliriz.
(virüsler) canlılık ile cansızlık arasındaki çizginin ne kadar belirsiz olduğunu bize göstermektedir. Genetik materyali olan, evrim geçirebilen, canlılar üzerinde aktif etkileri olan, çevresine belli ölçüde tepki veren bir varlık, kendine ait bir metabolizması olmamasından, enerjiyi aktif olarak kullanarak entropi artışına karşı koyamamasından ötürü canlı sayılamamaktadır.
Sayfa 135 - Ginko BilimKitabı okudu
Reklam
Canlılık, açık bir sistem içerisinde var olmaktadır. Üstelik canlıların kendileri veya koaservat gibi başlangıç yapılarını kapalı sistem olarak kabul etmemiz imkânsızdır. Bu canlılar, bariz bir şekilde etraflarıyla kütle, ısı ve enerji alışverişi yapmaktadırlar. Dolayısıyla canlılığın başlangıcı her açıdan bir açık sistem olarak ele alınmalıdır. Bu sayede, dışarıdan dahil olan enerji kullanılarak, canlı sistemin genelindeki entropi artışı geçici olarak engellenebilir.
Entropi ve canlılık
Bu argümanın en temel hatası, yaşamın kapalı bir sistem olarak yorumlanamayacak olmasıdır. Yaşamın başlangıcı sürecinde hem Güneş'ten gelen yoğun enerji, hem de sürekli gezegene dahil olan yeni kütle (meteorlar ve kuyrukluyıldızlar) sebebiyle gezegen bir açık sistem olarak ele alınmalıdır. Benzer bir şekilde canlı sistemler de birer açık sistemdir. Bunun en basit göstergesi şudur: bir bitki tohumu içerisindeki kullanılabilir enerji miktarı, o tohumdan gelişen bitkideki kullanılabilir enerji miktarına göre çok daha düşüktür. Yani bitki, tohumundan büyüdükçe, kullanılabilir enerji miktarı da giderek artar. Bu durumda, domateslerin varlığı Termodinamiğin İkinci Yasası ile çelişmekte midir? Elbette hayır. Çünkü bir canlı türü, açık bir sistemdir ve etraftan enerji alarak düzensizlik artışına geçici olarak karşı koyabilir. Ancak burada anahtar kelime, 'geçici' sözcüğüdür. Evrenin dokusundan ötürü, etrafımızdaki tüm varlık ve sistemler geçicidir. Bunların bazılarının düzensizliklerini, geçici olarak, dışarıdan enerji uygulayarak azaltmak mümkündür (zaten bunu yapan varlıklara "canlı" demekteyiz). Ancak nihayetinde, yeterince zaman geçtikten sonra, evrenin bütünüyle birlikte düzensizliğe mahkum olacaklardır, ikinci yasanın söylediği budur.