Zihnimizde azizlerin, havarilerin tasvirlerinde olduğu gibi haleli bir alınla yaşayan insanlarla koltuk ve kanepeler üstünde çeneleri yan tarafa kaymış, göğüsleri ağır nefeslerle inip kalkan, derilerindeki bütün gözenekleri teneffüs ederken uyuyan bu insan külçeleri arasında ne büyük fark var. İlk defa bu akşam gerçek İstanbul'la yüz yüze, karşı karşıya geldim.
Bunlar arasında kimler yoktu ki? Bakanlar mı, memleketin en yüksek, en ünlü şairleri mi, gazetecileri mi, mütefekkirleri, vatanseverleri mi, kimler yoktu kimler. Bu, İstanbul'da büyük devlet adamlarının ve seçkinlerin bulunduğu bir meclis değildi. Bu, gerçek bir Babil'di. Hepsi de içkinin tesiriyle manevi elbiselerinden soyunarak içyüzlerinin bütün kokuşmuşluklarıyla, bütün üryanlıklarıyla meydana çıkmışlardı. Zaman zaman çiftler halinde masadan biri ikisi kayboluyor, sonra yüzler pancar gibi, saçlar darmadağınık, yorgun adımlarla tekrar masaya dönüyorlardı ve masaya her dönen çift masadakiler tarafından bir fısıltı konusu oluyordu.