Işık kümeleri yansıyor
Karanlığa bakan retinama
Sessiz bir çığlık on altı dikiş atıyor
yapışık dudaklarıma
Kapıyı kesin hırsız zorluyor
Yalvarırım beni çalmasın tanrım
Yalvarırım sana
Yatağımın altında bir katil var sanırım
Uyuyor gibi mi davransam acaba
Esenboğa bir şahıs adıdır. Aslı "İsen Buga"dır, "Mutlu, kutlu, güzel, iyi ve sağlıklı öküz" manasına gelir ve Timur'un generallerinden birinin ismidir.
Kayıhan pek bir müslümanlaşmıştı, ama Ramazan'da dahi değil oruç tutmak, rakısından bile vazgeçmiyordu. Oruç tutmuyordu, zira 'seferi'ydi: Swissair'in müdürü olarak her gün Esenboğa'ya gittiğinden: Ankara-Esenboğa arası 40-45 kilometre, 'seferi' sayılmanın şartı ise bulunduğun yerden kalkıp 30 kilometre uzaklıktaki bir yere gitmekti. Tamam, 'seferi'liğin ölçütü 30 kilometreydi; ama deve kervanıyla yolculuk ediyor olma durumunda; yani Peygamber zamanında, Arabistan'da. Deve kervanlarının günde ortalama 30 kilometre yol alabiliyor olmaları, aslında ne peygamber zamanına, ne de Arabistan'a mahsustu: Anadolu'daki kervansarayların hepsi de birbirlerine aşağı yukarı 30 kilometre mesafededirler. Sevgili Kayıhan 'sefer,'liğini ciddi ciddi öne sürerken, tabii ki hınzırlık ediyordu; ama başkalarına değil, kendi kendisine; zaten hiç kimseye hınzırlık edemeyecek kadar gönlü bol, eli de açık bir insandı. Sokullu Mehmet Paşa'da inşaattan bir eve girecektik annemle, 40-45 bin liralık bir peşinatla; ama 5-6 bin liralık bir eksiğimiz vardı. Kayıhan'ın yanında da konuşuldu bu. O gece bizde yatıp sabah erkenden çıkıp gittikten bir süre sonra annem salondaki bir sehpanın örtüsünün altında, yanlış hatırlamıyorsam tam 6 bin beş yüz lira buldu: Kayıhan bırakmıştı