HİKÂYE No: 100 / Yazan: Vehbi Tülek Yıl, 1516... Osmanlı devletinin başında Yavuz Sultan Selim Han vardır... Mısırda, Müslümanlara işkence ve eziyet edilip, Eshab-ı kiram ve ehl-i sünnet âlimleri kötülenmektedir... Bunun için ne yapmak lâzım geldiği sorulan âlimler, harbe fetva verirler... Ve Divan-ı hümayunda sefer kararı alınır... Mısır seferine çıkacakları gün Sultan ve maiyetindekiler kayıkla Üsküdara geçerler. Nedendir bilinmez Sultan, yoldaşı, sırdaşı müsahibi Hasan Cana takılır: Yumurta sever misin? -Bre Hasan Can kahvaltı yaptın mı? Hasan Can cevap verir; -Beli (evet) sultanım! -Yumurta seversin değil mi? -Beli sultanım! *** Aradan aylar geçer. Yollar, muharebeler, insanlar, şehirler... Nihayet Mısır seferi de biter. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu Tomanbayın ordusunu yener ve İstanbula gelirler... Şimdi yine Sultan ve Hasan Can sandaldadırlar. Ama bu kez yönleri Sarayburnunadır. Sultan ansızın Hasan Cana döner; -Nasıl bre? Rafadan sultanım! Cevap ışık hızıyla gelir: -Rafadan sultanım! Birlikte düşünmek, beraber hissetmek... Hemhâl olmak denilen şey bu olsa gerek...