Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esmanur

Esmanur
@esmnrzmnglu
Kapılma dehrin iğfâlâtına...
24 Ağustos
7 okur puanı
Ocak 2024 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Kitaplarından ayrıldı gidiyor...
İşte kitaplarını suya attı. Efendi'nin dediğini yaptı. Şimdi her neyse kendini gelip bulacak olan veya her neyse kendinin gidip bulacağı olan. Onu gidip bulmalı. "Bilmek"le "bulmak"ın aynı kökten geldiğini söyleyenler var. O çok şey "biliyordu" ve çok şey "bulmuştu". Ama... İşte gidiyor. Çalışma odasının kapısını kilitledi gidiyor. Kitaplarından ayrıldı gidiyor. Ölmeden öldü sanki. Zehir içti.
Reklam
Bir tarihte, bir âlim zat, bir şeyhe intisap etmek istedi. Şeyh dahi o âlim zata şöyle dedi: -- Sizde çok kitaplar olduğunu duyduk. Kendiniz de birkaç parça eser yazmışsınız. Doğru mudur?.. O âlim zat "belî" deyince, şeyh bu defa şöyle buyurdu: -- Önce kitaplarınızı suya atın, sonra buraya gelin.
Malûmâtın yanlış olduğu yerde yorumun doğruluğu-yanlışlığı tartışılmaz!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Millet, aynı dili konuşan değil aynı hâli paylaşan kişilerden oluşan insan topluluğudur.
Devlet ordu çökünce; millet kendini birarada tutan anlam-değer dünyası çözülünce yıkılır.
Reklam
Kadîm, Modern ve Şimdikiler
Kadîm, kendini geçmişe bağlayan şecere/ağaç arardı. Kökleşmek aynı zamanda gökleşmenin daha sağlıklı yürümesini sağlardı. Modernler için ise uçmak özgür olmaktı; yine de geçmiş havalanmanın imkânını veren, kalkış değerine sahip bir zemindi. Şimdikiler, yarın olmayacağını varsayıp, anı sonuna kadar kullanan çekirge gibiler. İnsanı bir tür/nev olarak değil, bir birey olarak kabul edip kendi bireyselliklerini gerçekleştirme adına insan türünü imha etmekteler.
Şiir, aklın ve vicdanın üzerinden yükselirse mûsikiye dönüşür; Varlık'ın dili haline gelir. Aksi taktirde şiir, kumları harfler ve kelimeler olan bir çöldür.
S-öz, öz-dür.
Özümüz yok ise hakîkatimiz; hakîkatimiz yok ise dışarıya, ötekine söyleyecek bir s-özümüz, siyasetimiz de bulunamaz. ... siyaset, bir milletin varlık duyuşudur.
Çokluk, yani hayat, benin sürekli içeride durmasını engelleyen en önemli etkendir; ancak ben dışarıda hayatı, bir işaretler, simgeler toplamına dönüştürünce güvenlik hisseder. Bu nedenle kişinin kendini araması hiç bitmez, sürekli devam eder; insanın içeri sarmasını hayat, dışarıda kalmasını da varlık duyuşu engeller; bu gerilimi nefsiyle/zihniyet değil de aklıyla yöneten insan bütünle ilişkisini sürekli kılar; ayık kalır.
Milleti Millet Kılan Hüznüdür
Tarihsizliğin en önemli belirtisi, en geniş anlamıyla aldırmazlıktır; sömürgeciliğin istediği de budur. Bugün maddi ve manevî birikimimize yönelik sömürgeci kapitalist saldırıların verdiği yıkım karşısında bırakın bir şey yapmayı hüzünlenmeyen kişi aldırmaz kişidir. Hiçbir şey yapmayan en azından hüzünlenmelidir; çünkü hüzün insanı diri tutar; kişiye güç verir; niçin yaşadığını yaşaması gerektiğini hatırlatır; böylece kişi yalnızca bağımsızlık değil özgürlük de talep eder; özgürlük ise kişinin özü ile ilişkili maddî manevî sembollerinde cisimleşir ve kişinin özünü gürleştirir.
Reklam
Şuur
Aklın müşâhede ve mütâlaası altında duyusal ve zihinsel isteklerin karşılanması, şuurlu bir varlık olarak yaşamamızı mümkün kılar.
Dünü ve yarını olmayan şimdi bir belirsizlikler yumağıdır; her an her şey olabilir.
Çağdaş yaşam her yanın sihirli lambayla doldurulduğu ve başında onları ovuşturan insanların bulunduğu bir gürültü meydanı...
Terbiye, Tâlim, Edeb
Terbiyenin toplum için iyi olanı nedensiz belletmesi ile talimin eşya için doğru olanı öğretmesi, beşerin kişi olması için gerekli ancak yeterli değildir. Çünkü iyi olan ile doğru olanın güzel olanda birleşmesi, bir araya gelmesi gerekir. İşte bu süreci tamamlayan, terbiye ile talimi bir araya getiren tedîb yani edebtir. . . ...edeb, iyi davranış (terbiye) ile doğru bilginin (talîm) terkibi olan güzeli eylemek işidir.
Kadim deyiştir: Kendiyle barışık olmayan, başkalarıyla savaşır.
. ...el duası bitmeden yapılacak dil duası yalnızca bir gürültüdür; çünkü yine ancak elce ve dilce hazır olanlar huzur bulurlar... .
Reklam
. Öngörü yalnızca ilmin bir nokta olduğunu kabul edenler içindir. .
Hissiyâtta hassâsiyet, haysiyeti olan kişiye özgüdür...
Din, en genel anlamıyla başlangıç (mebde) ile dönüş (meâd) arasında (beyne-humâ) yürünülen yol demektir ve bu yolu kateden her insan (bu nedenle insana ara-da-olan denmiştir) bu anlamıyla bir dine/yola sahiptir. Bu yolun mustakîm [sırât-ı müstakîm: istikameti olan yol] olması ya da olmaması kişinin ihtiyârına bağlıdır. Yolu kateden bir inanan için biricik amaç, yolun Sahib'inin rızasıdır; bunun en temel zemini de beşerî olandan vazgeçmeden insan gibi yaşamaktır. Başka bir söyleyişle yaşamayı sürdürebilmek için zorunlu (zarûriyât), hayâtı sürdürebilmek için gerekli (hevâic) ve medeniyeti sürdürebilmek için estetik (tezyinât) ihtiyaçlar arasında doğru, iyi ve güzel bir orta-yol (adâlet) bulmaktır.
Kadîm kültürümüzde nazar, hakîkati bilmek; hayr, bu hakîkate göre eylemektir. Hakîkatsiz hayr, ilimsiz amele benzer. Hayr, hakîkatin siyasetidir. Bir toplumun hakîkati yoksa siyaseti; dolayısıyla bir nazarı yoksa manzarası olamaz.
Hiçbir felsefî manzûme savaş kazanmak; hiçbir siyasette hakîkat üretmek zorunda değildir. Ama yine unutulmamalıdır ki, siyaset, bir hakîkatin siyaseti ise medeniyet yaratır; siyasi amacı hakîkat hâline getirirse -Moğollar ya da ABD'liler gibi- büyük bir yıkımdan başka bir şey çıkmaz.
Dışarıda acziyet hisseden insan işgâle çıkar; dışarısını bilme ve bu bilmeye ilişkin teknoloji dedikleri âlet ve edevât bu acziyeti giderme çabasıdır. Bundan dolayı acziyet hissetme insan olmaklığımızı hatırlatma bakımından önemlidir. Tersi durumda dışarıda saplanma, dışarının iniş-çıkışlarında kaybolma ihtimali yüksektir: [Acz olmasa hâl olurdu müşkil / Pây-i kec-i kilk olurdu der-gil].
Reklam
Öyleyse dışarıdan içeriye, acziyetten kuvvete, korkudan ümide adım atma, hamd/şükr etme ile başlar. Bu nedenle hamd/şükür bir köprüdür; kişiyi dışarıdan içeriye taşır: [Hamd ana ki kıldı halka rahmet/Tahmîdde acze verdi ruhsat].