Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esra Özge

Esra Özge
@esr_oz
İnsan denen varlığın aslında yurdunu özleyerek hasret çektiğini, asıl acısının hatırlamaktan ama tam çıkaramamaktan, tanımaktan ama kavuşamamaktan bazen ise karşılaşıp da tanıyamamaktan ileri geldiğini ve daha pek çok şeyi dinlemiş.
Reklam
Şimdi yaşamak, sadece ölmemeye çalışmaktan ibaret bir şeydi. Oysa yaşamaya çalışmak en büyük yorgunluktu. Ölümü beklemek bile yorgunluktu.
Değil mi ki her elveda şimdi artık bir merhaba içindir.
Sayfa 213Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Elveda, bir daha görüşmemenin. Elveda, son darbenin. Elveda, gidip de gelmeyenin. Elveda, beklemeyi bilmeyenin. Bir tekrar içermemenin. Ve "bir daha" gelmemenin.
Çünkü hayat bir tarafı mutlaka âteş olan bıçağın sırtı. Bir tarafı su bir tarafı âteş, bir tarafı uçurum bir tarafı yine ateş hayatın.
Reklam
Kendini uçurum gibi hissettiğiniz zamanlar oldu mu?
Hayat her yerdedir. Etrafımızdaki dünyada değil bizim içimizdedir. Dosto., kendisi böyle demiyor mu? Doğru olması gerek. Mahkûmlar vardır. Bir pranga şakırtıları eksiktir, bir de yaka numaraları. Sabah akşam sayılmazlar da. Onları herkes özgür zanneder. Aramızda dolaşıp dururlar. Ama hayatı çoktan yitirmişlerdir. Çoktandır uçurumdadırlar. Daha kötüsü uçurumdurlar.
Yol arkadaşınızla hep aynı yere bakıyor olursunuz. Ya sizin işaret ettiğiniz noktaya o bakıyordur, ya sizin bakmakta olduğunuz noktayı o işaret ediyordur. Ama birden fark edersiniz ki ya siz bakmakta geç kalıyor olmaktasınız, ya o işaret etmekte çabuk. Aynı yere bakıyor olmak, her zaman, birlikte bakıyor olmak anlamına gelmemektedir. Gelmez, gidemezsiniz. Siz ona geçsiniz, o size erken.
İşte bu dünyadaki her şey o kadar gölge. Perdenin bu tarafında hepimiz birer gölgeyiz aslında. Oyun bittiğinde bir püf!", muhayyel bir mumu söndürür gibi boşluğa doğru üfledi, "Mum söner. Oyun biter. Bütün suretler de Karagözcünün kutusunda bir araya konur, kaldırılır. Geriye ne suret kalır ne perde."
Söylemler değil eylemlerdir insanın nihai seçimlerini ve kişiliğini ele veren.
İnsan ne ise, odur; ve bu husustaki mazeret ve bahaneleri insanın sadece kendisini aldatmasıdır. Tasarı ve niyetler soyut düşünce ve hayaller değil doğrudan praksis'in, somut amel'in kendisidir. Söylemler değil eylemlerdir insanın nihai seçimlerini ve kişiliğini ele veren. Söylemler ise daha çok bu somut kişiliğin gizlenmesi, maskelenmesi ve saptırılmasıdır. Kaçıştır. Oysa insan Tan- rı önünde çırılçıplaktır.
Reklam
insan ancak düşündüğü, iliklerine değin varlığını ürperten düşünsel girişimini başlattığı anda bu yokluktan çekip çıkarabilecektir varlığını; huzurun değil de huzursuzluğun ardına düşünce gerçek bir tarihsel serüven; din, felsefe, bilim ve sanatın kendisinden fışkırdığı bir ışıma dönemi başlayacaktır.
Dalgalarla ya da ağaçlarla, tabiatla, saf ve bozulmamış unsurlarla her ne kadar konuşmaya çalıştıysam da bunlardan umduğum cevapları alamamıştım. Ama ben ne soru sormasını biliyor, ne de bir başka lisandan anlıyordum. Oysa çevremizde her şey konuşuyordu. Mı- rıltılar, uğultular, feryatlar, kürelerin sürtünmesi, galaksilerin titreşimi, atomların ritmi sürekli konuşmaktaydı. Kâinat uğuldamakta ve sürekli bir titreşimle, ürpermeyle dansetmekteydi. Tıpkı Mevleviler, arılar ya da dalgalar gibi. Dil, sözcükler, kendi varlık alanımızda bize anlaşma kolaylığı sağlarken, öte yandan bizi doğanın, varlığın, Tanrı'nın dilinden koparmaktaydı; gerçi vahiyle gelen uyarılar bize o dili yeniden hatırlatmaktaydı; ama insan bu işte, unutkanlıkla malûl...
Deniz kadar engin olamıyorsa yüreğiniz fırtınaların da üstesinden gelmeye hakkınız yoktu. Kayaları dövmeye ve süprüntüleri kıyılara fırlatmaya... Korkularınızı yenememişseniz, Aşk mektebinde pişmemişseniz; ateşi üflemeye ve demiri dövmeye de hakkınız yoktu. Ensar kadar geniş yürekli, muhacir kadar özgürleşmemişseniz size yakışan paryalık, kölelik, köylülük ya da sürgünlüktür; işte o zaman kendi vatanınızda bir sürgün, bir parya haline gelirsiniz. Çünkü özgürlük ucuz değildir; tıpkı aşk ve masumiyet gibi verilmiş de değildir; kazanılmalı ve hak edilmelidir.
Her şey seyirlikti. Acılar ve sevinçler.. Aşklar ve düşmanlıklar. "Duygular paketlenmiş, tecime elverişli..." idi. Rek- lam, etiket, fiyat, her şeyin, herkesin bir ederi vardı; suyun, çiçeklerin bile. Güzellik, paranızla ulaşabileceğiniz bir mesafedeydi. Burjuva değerleri hayata hakimdi. Paranız kadar konuşabilirdiniz ve konuştuklarınız da ancak ederi kadar değerliydi. Sokrat'ın yüzüne hiç kimse bakmaz, Yunus'un yüzüne tüm kapılar kapanırdı. Din bile ticarileşmiş, Leyla bile pazara sürülmüştü.
Gülerek, sohbet ederek dalgalanan bir insan kalabalığının ortasında ben kendi kendimi arıyordum, içimdeki o yitik insanı arıyordum.
197 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.