Hem çocuğu- mu sevip hem de kendi işlerimi halletmem mümkün mü? Cevap evet gibi görünüyor. Buna ulaşmanın yolu da ço cuğun baskın sevgi dilini öğrenmek. Eğer Kate faturaları ödemeye başlamadan evvel Ella'ya on beş dakika zaman ayırsaydı işlerini muhtemelen huzur içinde halledecekti. Bir çocuğun sevgi deposu boşaldığında ve onu doldurabi lecek tek şey ilgi olduğunda, o çocuk ihtiyacı olanı alana dek durmaz. Çocuğunuzun baskın sevgi dili kaliteli zaman olmasa bile, pek çok çocuk anne ve babasının ilgisine muhtaçtır. Hatta pek çok yanlış hareketin altında anne ve babayla daha fazla vakit geçirme ihtiyacı yatar. Negatif ilgi bile bir çocuk için ilgisizlikten daha değerlidir.
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden. Senin tarih dediğin işte budur, alnında altı bin yıllık
Reklam
Evrende yolculuk nasıl olurdu? Böyle bir soruyu ilkçağlarda okyanus kıyısında yaşayan bir kişiye 'bu denizlerin sonuna yolculuk nasıl olurdu' diye sorsaydınız herhalde hayal gücünü bile kullanamazdı. Biz bugün evren hakkında o zamanın insanının dünya hakkında bildiğinden daha çok şey biliyoruz. Şimdilik bilebildiğimiz kadarıyla
Sayfa 109 - AykırıKitabı okudu
Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün temeli
Dostum, işler bizden sonra dünyaya gelmişlerdir. İşleri onları görecek adamlar icat eder. Biz de bunu icat ettik. Bunu bizden evvel kimsenin düşünmemesi veya başka şekilde düşünmüş olması müsbet olmasına mâni midir, sanıyorsunuz? Biz bir iş yapıyoruz, hem mühim bir iş... Çalışmak, zamanına sahip olmak, onu kullanmasını bilmektir. Biz bunun yolunu açacağız. Etrafımıza zaman şuurunu vereceğiz. İçinde yaşadığımız havaya bir yığın kelime ve fikir atacağız. İnsan, her şeyden evvel iştir, iş ise zamandır, diyeceğiz. Bu müsbet bir hareket değil midir?
Demokrasiler içinde de tam olgunluk, "İnsan Hakları"nı aynen kabul ve tatbik eden milletlerde tecelli eder. Başka türlüsü demokrasiye benzemek özentisidir. Aristo cemiyet içinde beş ahlâk zabıtası kabul eder. Bunlardan biri de din'dir. Yâni Allah korkusu'dur. İnsanlığın yeryüzünde cemiyet kurduğu her ülkede en mukaddes ahlâk zâbıtası imân olmuştur. İmân zayıflayınca, Allah korkusu kalmayınca kanun, vicdan, âmme muhitinin ayıplaması gibi kuvvetler ancak suç meydana çıktığı zaman tesirlerinj gösteriyor. Halbuki suçlar daima saklanarak cemiyetin gözünden, kontrolünden kaçınılarak yapılmaktadır. O hâlde kimsenin göremeyeceği veya işitemeyeceği bir yerde yapılan suçların tek önleyicisi imâna da yanan vicdandır. İşte onun sarsılması cemiyet yıkılmasına sebep oluyor. Meşhûr İtalyan filozofu Dante bundan yedi asır önce "Bir milletin önce an'anesi, sonra lisanı, sonra kendisi mahvolur" demiştir. Geniş mânasıyla inanca dayanan âdetler de an'aneyi teşkil eder. Gelenek ve görenek dediğimiz odur. Küçüklüğümüzden beri evlerimizde, mabetlerimizde gördüğümüz çok yaygın bir levha vardır: ( رأس الحكمة مخافة الله ) Yani. "Her işin başı Allah korkusudur" Bu sözü 1.300 küsür evvel Peygamberlerin sonuncusu Hazret-i Muhammed (sa.v) söylemiştir. Fertlerde Allah korkusu olmayınca, her millette ferdi, aileyi ve cemiyeti sarsan ibtilâlar hergün biraz daha artmaktadır.
Sayfa 472
Reklam
Musa ile tanışma zamanı? Yaşamında önce olanı biteni ve kendine doğru olarak öğretilenleri sorgulayarak Adem Makamı’ nda insaniyete uyanmaya başlıyor. Doğrudan kendini yetiştiren çevresini uyarabilecek kadar uyandığında Nuh Makamı’ na varıyor. İşi O’ na bırakmadan, doğrudan O’ nun iradesi üzere haksızlıklara karşı bizzat meydan okuyarak İbrahim
Ân, Zaman, Hayat, Yaşayış, Unutuş, ve Unutuluş
Çocuk İsa yanında tahtalarla oynayıp duruyordu, o tahtalar az ilerde bir çarmıha çakılıyordu, Yakup bir yanında hasreti, bir yanında kavuştuğu Yusuf'u ile bir arada duruyordu, dünya hem kuruluyor hem yıkılıyor, an an içinde devriliyor, bir yerden bir buzul parçası eriyip düşerken büyük bir gemi batıyor, hiç sönmeyecek gibi yanan bir ateş birden sönüveriyor, en bilindik herkesin tekrarındaki bir söz aniden unutuluyor, yüzyıllar boyunca hatırlanmıyor, dikmek için yüzlercenin uğraştığı bir taş binlerce tarafından sökülüyor, bir anlık heyecan duyarken birisinin gözünün feri inançsızlıktan sönüyor, biri kapıda beklerken beklediği az ilerde can veriyor, ahiret için yaşayanlar ve bekleyenler varken ahiret bu ahirliğinden habersiz kendini taptaze duyarak her gün yeniden olgunlaşıyor, bir üzüm asması toprağa düştüğü an üzümün tanesi de bir ağza düşüyordu. Başını ânın içinde nereye çevirse geçmiş, gelecek şimdinin içinde koyulup açılan ama hep aynı kalan bir kıvamın içinde dönüp duruyordu. Her şey ama her şey bir ipe dizili serçelerdi, yan yanaydı. Sağındaydı on bin yıl evvel denen, solunda da bin yılın sonrası vardı, hepsi de şimdiydi. Bir ipte serçelerdi.
Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
13 Kasım 1970 günlü Milliyet gazetesinde Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk dönemi hakkında bazı ilginç bilgileri açıklamıştır: "(…) Biz Atatürk'ün ne olduğunu, ne yapmak istediğini anlamamışız ve hiçbir zaman anlamayacağızdır. Milli Mücadelemizi bir anarşi halinden çıkarıp bir devlet ve hükümet strüktürü içine alma amacı ile kurmak
Sayfa 166Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.