Gerçek, korku, öfke ve yara parçalandı. Yara öfkeyi yatıştırdı, birlikte korkuyu alt ettiler ama önümde açık bir kitap gibi duran gerçeğe el süremediler, geriye bir tek o kaldı.
Tanrı beni terk etti.
"Artık sana zarar vermelerine izin vermem." İlk defa onun da sesinin titrediğini fark ettim. Bu bana verdiği ilk sözdü. Bu birçok kez tutamadığı bir sözdü.
"Sana sahip olmak ister gibi bakıyorlar, bununla ilgilenmiyor olmandan şikayet etmem. Zaten kazanmam gereken büyük bir savaş var, bir de senin için savaş başlatmak zorunda kalırdım aksi halde."
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp kaşlarımı çattım. "Benim için bir savaş başlatır mıydın?"
Bakışları yeniden bana döndü, baştan aşağı gözlerini kısarak üzerimde dolaştırdı. Kirpiklerini dalgalandırarak gözlerime kenetledi. "Ve her saniyesine değerdi" dedi.
"Bana karşı koyamıyorsun, sana karşı koyamıyorum, sudan korkuyorsun..." Gözleri bir ihtiyaç gibi yüzümde dolandı. "Çünkü ben senin aslında ateş vârisi olduğunu düşünüyorum."