yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.
yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu...
yabancıların en yakınıydın sen!
pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!
nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
yitiyor işte göz ardı edilen bedenim,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!
bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
son verilebilir yaşamın benimki olduğunu?
şendim, şendim ben,
kahkaham insanları ürkütürdü!
zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
kalıvermeliyim öylece kaskatı!