“ Ey boğazın hülyalı suları! Şimdi Hürriyetin neşesiyle yeşil tepelerin eteklerine köpüklü dalgacıklarınızla dan telalar işliyorsunuz. Sizleri çiğnemeye gelen o çelik devlere karşı kükreyemezmiş diniz! Bir millet, bir ümmet, bir medeniyet kaderini sizlere emanet etmişti. Yüzyıllardan beri canları pahasına sizleri koruyana sadakatinizi esirgememeniz için Cide li Mehmet Çavuşun, Lâpseki li Ali’nin, Kilit bahir’li Yüzbaşı Hasan’ın Libyalı Üsteğmen Mevsuf’un kurban olmalarımı lazımdı!
Siz ey Kanlı sırt, Koca çimen, kaba tepe, Alçı tepe! Baharın şu günlerinde üzerinize bir gelinlik gibi düşen güneşi pırıltıları altında bahtiyar uyuyorsunuz. Pütürgeli Bilal, Yozgatlı Kınalı MURAT, Ezineli Yahya Çavuş, Konyalı Mıstık ve iki yüz elli üç bin vatan evladı kemiklerini sizlere siper etmeseydiler haliniz nice olurdu! Bedelinizin ağırlığını göstermek için mi alev saçan namlulara karşı lavlarınızı püskürtmediniz!
Ve siz ey hayatlarının baharında şahadet mertebesine erenler! Âlemlerin Rabbi sizler için “ diridir” derken destanınızı fanilerin yazamayacağına da işaret ediyor. Biz yazamasak ta kanlarınızla yoğurduğunuz tepelerde rüzgâr ebediyete kadar ceddinizi terennüm edecek, Mahsun vadilerde sütun sütün fatihalarla yükselen mezar taşlarınızı gökler selamlayacak!”
Rabbim bizleri o kahraman yiğitlere layık eylesin, Ruhları Şat olsun