Kuşlar kanat çırpıyor ağacıma konmak için,
Şöyle dediklerini duydum galiba:
"Başka insanlar yok değil,
Ama en çok bu adamı seviyoruz biz,
Ama konuşmak istesek de
Acımızı anlayamaz"
O ayrılışa ne kadar üzüldüğümü sorarsan:
Baharın sonunda çiçeklerin düşmesi gibi bir şey bu,
Düğümler içinde dolanıp bükülerek.
Konuşmanın ne yararı var, konuşmanın sonu yok,
Yürekteki şeylerin sonu yok.
"Gel, yoksa yıldızların medceziri çekilecek sessizce.
Doğu yönüne bunun çekilme saatinden sakın,
Şimdi! Ne de olsa iğne ruhumda ürperir!..
Yıldız seliyle alay etme, tüm mesele olmaktır."
H. S. Mauberley (Hayatı ve Tanışları) – IV –
Her durumda savaştı bunlar,
Ve kimi inanarak, pro domo, her durumda ….
Kimi tez kapardı silahı,
Kimi macera için,
Kimi zayıflık korkusundan,
İone, Ölü Uzun Yıl
Boştur yollar,
Boştur bu ülkenin yolları
Ve çiçekler
Ağır başlarıyla
Eğilmişler.
Boşuna eğilmişler.
Bir zamanlar İone’nin yürüdüğü
Ve şimdi yürümediği
Bu ülkenin yolları boştur,
Fakat sanki az önce biri gitmiş gibi.
115. Kanto’dan
Bilim adamları dehşete kapılmıştır
Ve durmuştur Avrupa’nın beyni.
Beyninin durmasındansa
Körlüğü seçmişti Wyndham Lewis.
Rüzgâr altında gece karanfilin ortasında,
Taçyaprakları neredeyse kımıltısız.
Mozart, Linnaeus, Sulmona,
İnsanın arkadaşları birbirlerinden nefret ederlerken
Dünyaya nasıl barış gelebilir ki?
Kabalıkları eğlendirmişti beni toy zamanlarımda.
Tükenmiş, üflenmiş bir kabuk,
Fakat ışık şarkısını söyler sonsuzca,
Tuzlu çayırın gelgitin değişmesine fısıldadığı
Bataklıklar üstünde solgun bir tutuşma ansızın;
Zaman, mekân,
Ne hayat ne de ölüm cevaptır.
Ve insan ki iyiyi arar,
Fenalık yapar.
Ölülerin yürüdüğü
Ve yaşayanların mukavvadan yapıldığı
Meiner Heimat’da.