sebahattin çil

Geçmişim mezarlarını yıktı, diri diri gömülmüş kimi acılar uyandı-: uyuyakalmıştı sadece, kefenlere örtünerek.
Reklam
En sessiz sözcüklerdir fırtınayı getiren. Güvercin adımlarıyla gelen düşünceler yönlendirir dünyayı.
Kendilerini oynarlar sahnede, kendilerini icat ederler; severim yaşamı onların yakınında seyretmeyi, -iyi gelir yürek darlığıma.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Uykuya dalanın korkusunu bilir misiniz? Tepeden tırnağa korkar o, altından yer çekildiği ve rüya başladığı için.
Reklam
Ama bir bilgin değilim artık koyunların gözünde: böyle istedi kaderim - övgüler olsun ona! Çünkü hakikat şu ki: bilginler evinden çıkıp gittim: kapıyı da arkamdan çektim. Uzun süre oturdu ruhum aç açına, onların masasında; onlar gibi, ceviz kırarcasına idrak etmeye terbiye edilmedim. Özgürlüğü severim ve taze toprağın üstündeki havayı; onların onurları ve saygınlıkları üstünde uyumaktansa, yeğlerim öküz postları üstünde uyumayı. Ateş oldum, yanıp tutuştum kendi düşüncelerimden: çoğu kez soluğum kesilecek gibi olur. Bu yüzden açık havaya çıkmam, tüm tozlu salonlardan uzaklaşmam gerekir. Ama onlar serin serin otururlar gölgede: her şeye seyirci kalmak isterler ve güneşin basamakları yaktığı yerde oturmaktan kaçınırlar. Sokakta durup da gelen geçene bakanlar gibi: beklerler ve başkalarının düşündüğü düşüncelere bakarlar.
lekesiz idrak üzerine
Dün akşam ay doğduğunda, bir güneş doğuracakmış gibi geldi bana: öyle geniş ve gebe görünüyordu ki ufukta. Ama bir yalandı gebeliği; ve ben ayda bir dişiden çok bir erkek olduğuna inanmak isterim. Aslına bakılırsa, pek erkek de değil bu utangaç gece hülyalısı. Sahiden, vicdanı rahatsız gezinir damların üstünde. Çünkü şehvetli ve kıskançtır
Kültür Ülkesi Üzerine Çok fazla uçtum geleceğin içine: bir korku düştü içime. Ve etrafıma bakındığımda, ne göreyim! Zaman biricik çağdaşımdı benim. Geriye uçtum bunun üzerine, yuvama doğru - ve giderek artan bir aceleyle: böylece size vardım, şimdinin insanlarına ve kültür ülkesine geldim. İlk defa verdim size dikkatimi ve tutkumu: sahiden,
Evet, hâlâ tüm mezarları yıkansın sen : selam sana istemim ! Ve yalnızca mezarların olduğu yerde gerçekleşir dirilişler.
Ve şimdi, egemen olmak dedikleri şeyi görünce, egemenlere de çevirdim sırtımı: onların gözünde egemenlik iktidar uğruna pazarlık yapmak ve el sıkışmaktır - ayaktakımıyla! Dilleri bana yabancı halkların arasında yaşadım, kulaklarım kilitli: onların iktidar uğruna yaptıkları pazarlıkları ve el sıkışmalarını duymayayım diye. Ve burnumu tıkadım da, bezginlik içinde geçtim düne ve bugüne ait olanların arasından: sahiden, eli kalem tutan ayak- takımının kötü kokularını saçıyor düne ve bugüne ait her şey! Kör, sağır ve dilsiz bir sakat gibi yaşadım uzun süre: iktidarın, kalemin ve şehvetin ayaktakımıyla birlikte yaşamayayım diye.
Reklam
Ve kendilerine, "İyiler ve adiller" deseler bile, unutmayın onların Ferisiler olmak için tek eksiklerinin güç olduğunu. (Ferisi : yahudi tarikatı, kelime anlamı iki yüzlü)
Hisseden her şey acı çeker ve zindan içindedir bende: ama benim istemim hep benim kurtarıcım ve sevinç kaynağım olarak gelir bana. İstemek özgürleştirir: budur istemin ve özgürlüğün gerçek öğretisi - böyle öğretiyor size Zerdüşt. Artık-istememek, artık-değer-biçmemek ve artık-yaratmamak! Ah, bu büyük yorgunluk her daim uzak olsun diye benden!
Benzetmelerin tümü de iyiye ve kötüye verilen adlardır: dile gelmezler, işaret verirler sadece. Bir budaladır onlardan bilgi almaya çalışan! Tininizin benzetmelerle konuşmak istediği her saate dikkat edin: çünkü oradadır erdeminizin kaynağı.
Tininiz ve erdeminiz yeryüzünün anlamına hizmet etsin, kardeşlerim: ve tüm şeylerin değerini siz belirleyin yeni baştan! Bu yüzden savaşanlar olmalısınız! Bu yüzden yaratanlar olmalısınız!
Yalvarıyorum kardeşlerim, yeryüzüne sadık kalın ve size "yerüstü" umutlardan söz edenlere inanmayın! Zehir saçar onlar, farkında olsalar da olmasalar da. Yaşamı aşağılayanlardır onlar, kuruyup gitmeye yüz tutmuş ve zehirlenmiştir onlar; yeryüzü yaka silkti böyle kişilerden, yok olsalar ya hepten! Bir zamanlar tanrıya küfretmekti en büyük günah, ama tanrı öldü ve böylelikle bu günahkârlar da öldü. Şimdi en büyük günah yeryüzüne küfretmek ve anlaşılmaz olanın ciğerine yeryüzünün anlamından daha çok itibar etmektir! Bir zamanlar gönül aşağılamayla bakıyordu bedene; ve o zamanlar bu aşağılama, yücelerin yücesiydi - bedenin zayıf, iğrenç, açlıktan ölmek üzere olmasını isterdi gönül. Böylece bedenden ve yeryüzünden kurtulabileceğini düşünürdü. Ah, bu gönlün kendisi de hâlâ çok zayıf, iğrenç ve açlıktan ölmek üzereydi; acımasızlık da bu gönlün şehvetiydi. Oysa siz, kardeşlerim, söyleyin bana; bedeniniz gönlünüz için ne diyor? Yoksulluktan, pislikten ve sefil bir huzurdan ibaret değil mi ki gönlünüz? Sahiden, kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alıp da bozulmadan kalmak için, zaten bir deniz olmak gerekir. Bakın, Üstinsanı öğretiyorum size; işte bu denizdir o, büyük aşağılamanız kaybolup gider içinde.
244 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.