Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tanrı, gerçekte zaman dışı bilgisiyle, tümel bir bilginin sahibidir.
Sayfa 177Kitabı okudu
Zira bu dünyada olan insan, dünyaya içkin bir 'ilk neden' veya yaratıcıyı ikame etme teşebbüsünde, yine duyu ve düşünce dünyası arasındaki bağlantıyı kendi aklı ve bu aklın en yetkin hali olan, Tann aklı sayesinde kurmayı hedeflemiştir. İnsanın bizzat kendi aklı- nın, tabiattaki aklın bir parçası olduğunu düşünmesi ve bu yolla tabiatı anlayabileceği fikri zımnen Tanrı'yı bilmenin de yollarını ima etmiştir.
Sayfa 175Kitabı okudu
Reklam
Varlık düşüncesini merkeze aldığımızda Ortaçağ'a odaklanmamız zorunlu gibi gözükse de, gerçekte onun geri planında ise Grek düşüncesi vardır. Platon ve Aristoteles'in 'İyi Fikri' ve 'Hareket etmeyen hareket ettirici düşüncesi ise, Varlık anlayışının eşgalini oluşturmaktaydı. Modern düşünce, bir yandan 'ilk neden', öte yandan da 'Varlık' fikrini bir araya getirirken, bu birleştirme işinde. Ortaçağ'ın iman ilkesini merkeze almasının aksine, aklı öne çıkardı. Dolayısıyla da, Varlık'ın 'ilk neden' oluşunu değil, 'ilk neden'in Varlık oluşunu izah etmeye çalıştı. Bir başka deyişle, 'düşündüğü için varolduğu' sonucuna ulaştı. Aynı şekilde Tanrı'nın Varlık oluşunu da, düşünen düşünce olmasına bağladı. Bu, aklın bütünüyle dinden ve teolojiden özgürleşmesi anlamına geliyordu.
Sayfa 172Kitabı okudu
Hume
Saf akıl, gerçekliği tam olarak ihata edemediği gibi, imanın hakikatine de bütünüyle nüfuz edemez.
Sayfa 169Kitabı okudu
Sonsuz bilgide, "şimdi" mevcuttur. O, bunları gelecek olarak değil, şimdiye tekabül eden kendi "ebedî an"ında bilir.
Reklam
Tanrı'ya iman (faith) fiiliyle de bağlanıldığı söylenemez. Çünkü iman. Tanrı ile insan arasındaki ontolojik mesafeyi gerektirir. Dindeki günah ve itaat bu ontolojik farklılığın bir ifadesidir. Yine ahlâki buyruklar ve ibadet de, aynı bağlamda düşünülebilir. Zira insan hâkim olamadığı kişi önünde eğilir. Ancak, düşünceyle hakim olunabilen bir inanç varlığı önünde aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Sadece kemiyet bakımından daha büyük olan akla insa- nın ulaşması için yapması gereken, akıl yetisini mümkün olabildiğince kullanmasıdır. Aklı üst seviyede kullanabilen kişinin, düşünceyle özdeş olan Varlık'a ulaşması daha kolay olacaktır. İşte bu durum, imandan ziyade inançtır. Aklın varlığını düşünerek kanıtlamasına inanç demek de mümkündür. Descartes'ın 'düşünüyorum öyleyse varım' ifadesi de, düşünmekte olduğu kanısının bir formülasyonudur.
Sayfa 161Kitabı okudu
İnsan ve Tanrı arasındaki bağ, sadece teorik akılla mümkündür. Bir temel olarak Varlık fikrini esas alan akıl, teorik akıl iken, ontolojik kanıtı ortaya koyan akıl da teorik akıldır. Öte yandan dünyadaki nedenselliği izah etmeyi amaç edinen doğal teolojinin a priori bir temel olarak dayandığı akıl da teorik akıldır. Yine 'inanca yer bulmak için bilgiyi inkâr eden' düşünce, Tanrı'nın a posteriori olarak bilinemeyeceğini iddia etmektedir. Bu nedenle Kant, Tanrı'nın bilgi bakımından objektif olarak doğrulanamayıp, sadece subjektif bilinebileceği gerçeğinden hareketle bu fiile inanç (belief denebileceğini söyler. Bilginin haklılandırılmış inanç olduğunu söyleyen düşünürler, önermenin hem a priori hem a posteriori olarak doğrulanmasını kast etmektedirler. Ancak a posteriori olarak doğrulanmayan inanç, a priori olarak doğrulanmaktadır ki, bundan dolayı inanç adını almaktadır. İşte bu da, Tanrı ile insan arasındaki teorik akıl bağının ifade edilmesidir. Tanrı bilinemese de, bir inanç (belief) objesidir.
Sayfa 160Kitabı okudu
Tanrı'nın önbilgisi, determinizm ve insanın özgürlüğü/zorunluluğun kabulü gibi sorunlar, sözünü etiğiz ontoloji çerçevesinde bir problem olmayıp, doğal bir sonuçtur. Belki de bu problemlerin metafiziksel teolojiden ziyade, vahiy eksenli bir teoloji çerçevesin-de tartışılması daha farklı ufuklar açabilir. Bu nedenle, akıl dini ve vahiy dini şeklindeki bir ayrımı kesin çizgileriyle ayırmak isabetli olmasa da, bir nokta gelmekte ki, bu ayrımı dayatmaktadır. Çünkü vahiy dini, aklı inkâr etmemekle birlikte, aklı aşmaktadır. Ne var ki. burada ifade edilen Tanrı'nın aklı aşması, metafiziksel teolojide oldu- ğu gibi bir aşkınlık ya da içkinlik değildir. Metafiziksel teolojide duyulur ve düşünülür dünya ayrımında insan ve Tanrı arasındaki yegâne bağ teorik akıl sayesiyledir. Bu nedenle de, ayrımla birlikte ontolojik monizm kaçınılmazdır. Hatırlanacağı gibi, Tanrı kanıtlarını bu düşünce beslemekteydi. Aynı şekilde Tanrı'nın her şeyi bilmesi, zaman-dışı önbilgisi gibi problemler de insan ve Tanrı arasındaki bağlantıyı temin eden teorik akıldan güç almaktadır. Başka türlü söylersek, ontolojik monizmden beslenmektedir.
Sayfa 160Kitabı okudu
Hem Pascal'ın kalbin yetileriyle aklın yetilerini ayırması hem de Protestan pietizminin düşünceden ziyade dini bir hisler bütünü olarak görmesinin altında Hıristiyanlığın etkisi olmakla birlikte, duyu ve düşünce dünyasını birbirinden ayıran Platoncu, Descartescı ve Kantçı -her ne kadar eleştirse de- dikotomik dünya algısı yatmaktadır. Çünkū bilmeyi ve düşünceyi iptal eden bir iman anlayışı ve iman sıçraması İbrahimî geleneğin ruhuyla örtüşmez. Hatta söz konusu gelenek içinde bilmenin bile anlamı farklıdır. Zira 'ılm kavramından tezekkür ayrı olamayacağı gibi, ondan iman da kopuk değildir. Ne var ki, Descartes'ın ruh ve bedeni birbirinden ayırması, insanın inanma ve bilme yönlerini de birbirinden kesin sınırlarıyla ayırmayı getirmiştir.
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
Pietizm'de, iman düşünce sisteminden bir his sistemi olduğunu söyler, önemli olan aklın değil de kalbin dinidir.
Sayfa 158Kitabı okudu
Pascal
İnsan aklının asla nüfuz edemediği alana sadece iman sıçramasıyla ulaşılabilir. Aklın işlevi teslimiyete kadar getirmesidir. Gerçek dinin özü de "teslimiyet ve bu anlamda aklı kullanmaktır."
Sayfa 156Kitabı okudu
Tanrı'nın yaratması zaman dışı zaman-dışı bilgi problemi gerçekte sahte bir problemdir. Zira ister Tanrısal zihindeki idealardan isterse de numen dünyasından bahsedelim, sonuçta Tanrı'nın bilgisi ve yaratması açık bir şekilde belli ki zaman dışıdır. Daha sonra, zaman-dışında yaratma ile dünyadaki yeni oluşumlardan Tanrı'nın değişip değişmeyeceğini tartışma esaslı bir mesele değildir. Kant'ın aşkın veya rasyonel teolojiye deizm demesinin nedeni de burada aranmalıdır. Bir yandan, Tanrı'yı, rasyonel birilke olarak yaratmayı gerçekleştiren bir varlık olarak konumlayıp, öte yandan da 'şimdi'de olanlardan onun ne kadar etkilenip etkilenmediğini sorgulama, deizm kavramıyla çelişmektedir.
Sayfa 156Kitabı okudu
İster doğadan hareket eden doğal teoloji, isterse de varlıktan başlayan rasyonel teoloji olsun, her ikisinin sınırları çerçevesinde de Tanrı'nın mahiyetinin bilinmesi mümkün değildir. Sonuçta 'imana yer bulmak için bilgiyi inkâr ettim' diyen Kant, inanan bir varlık olarak insanın inanç yönünü âdeta bir inanç sıçramasıyla izah eder. İmancılık (fideizm) düşüncesinin köklerini bu düşüncede hatta bu düşüncenin gerisindeki ve ilerisindeki düşünce çizgisinde aramak mümkündür.
Sayfa 154Kitabı okudu
Doğada mekanik bir akılsal düzenin işleyişi hakkında, sadece a priori bir temel bulunabilir. Bu temelin sadece varlığı ileri sürülebilir; onun ötesinde varlık hakkında beyanatta bulunmak mümkün değildir.
Sayfa 154Kitabı okudu
1.155 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.