Mistik bilgeliğin temelini hayat teşkil eder. Hayat ile din iç içe yürüyen
insan süreçleridir. Zemininde yaşama sürecinin yer aldığı mistik bilgelik, dinle
harmanlanmış bir duygu-düşünme hâlidir? Felsefeyse, pinarı bilgelikten öncelikle
ahlâk olarak fışkırır. Meslekleşmeden önceki felsefeler, katışıksız, hâlis ahlâk
esâslı yaşama bilgelikleriydi...
Dolaylı yahut doğrudan tezâhür etmiş ilahî tebliğlerin tefsiri, teşrihi ile
vicdândaki teşhiri uğruna gösterilmiş dur durak bilmez gayretlere Pitagoras,
Herakleitos ile Eflâtun el-ilahî, "filo-sofiya" demişlerdir. Filo-sofiya, Alîm'in
Hikmetine duyulan aşk mesâbesindeki sevgidir. İlkaslî hâliyle filo-sofiya, yaşa-
narak dışa vurulmuştur. 'Hikmet aşkı' manâsındaki filo-sofiyanın ifâde biçimi,
Eflâtun' dan itibâren, öncelikle de Aristoteles'te nesîr tarzında metinleştirilmekle,
meslekî anlamda, tarih boyunca tanıdığımız biçimiyle felsefeye dönüştürülmüştür...
... Doğrudan doğruya insanlığa seslenen
tebliğinse bâtınî tefsirinden, teşrihi ile teşhirinden hikmet ortaya çıkmıştır. İşte,
aklın ve gönlün, bu hikmet ateşiyle yanıp tutuşması filo-sofiyadır. Öyleyse felse-
fenin kendisinden neşet ettiği menbâ, haddizâtında ilahî-dinî kaynaktır... Özellikle
1600lerden sonra Yeniçağ dindışı Batı Avrupa ve bâhusus Çağdaş küresel İngiliz-
Yahudî medeniyetleri çerçevesinde felsefe, filo-sofiya kökü kökeninden koparıl-
mış, tam anlamıyla biçimselleştirilmiş işlem dizileri durumuna sokulmuştur.