Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

y.

yine de güzeldi hâlâ. hâlâ nazlı ve endamlıydı. sevgi ve vefa duygusunun uzak diyarlara sonsuzca uçabilmekten bile kıymetli olduğunu, tüm dünyanın etrafında dört dönebilecekken burada bu ihtiyara yarenlik etmenin nasıl da bir göçücü kuşun kalbini çalabileceğini göstermişti bize turna.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
oysa şimdi öyle boş görünüyor ki bir erkeğin, kadının aslında başka bir erkekten aldığı kızlık soyadına böyle ''anlayış'' göstermesi. kadının nüfus kağıdında bile erkekler çarpışıyordu.
azıcık sevildi diye, belki de ömür boyu aşağılanmış hisettirmekten başka hiçbir şeye yaramayacak bir şefkatle, bıraksalar çaresizce helak olup tükenecekmiş de, neyse ki bir erkek onu lütfuyla kanatları altına alıverince kurtulmuş gibi muamele görsün diye kalan ömrünü don, çorap yıkayarak, koltukta sızmış adamın üstüne battaniye taşıyarak geçirmeyecekti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
kararını vermişti artık. bırakacaktı, bu evi, bu hayatı, bu hep başkalarının arzularına göre seçilmiş eşyayı, bütün bu mecburiyeti. neden mecbur olsundu ki. bir kadın neden bütün hayatını başkalarının mutluluğu üzerine kurup sonra da her mutsuzlukta kabahatli çıkan olmak zorundaydı ki zaten?
ama sevginin onu her haliyle ve her koşulda kabul etmekle bir ilgisi olmayabileceği şüphesi de içinde yer etmeye başlamıştı bir kere.
Reklam
dünya hali böyledir, insan koyun koyuna yattığıyla bile aynı rüyayı görmez. herkes kendi hesabına uyanır, herkes kendi kabusuna uyanır.
siyasetçiler ekseriyetle böyledir. siyaset dışında kalan hiçbir meseleye kafaları öyle etraflıca basmaz. siyasetten ne kadar anladıkları ise zaten malum.
hakiki kitap satılmaz; satıldığıyla değil sayıldığıyla övülür. kitap dediğin elden ele geçer. çok satan şeyden hayır gelse dünyayı fırıncılar yönetirdi, öyle ya!
bu, cimi cengiz gibi adamlar, çocuklarla ve sokak köpekleriyle kolaylıkla arkadaşlık kurarlar, her iki grupla da yetişkin bir insanla sohbet ediyormuş gibi, hiç yapmacıksız konuşurlar, çok ufacık tuhaflıklara uzun uzun şaşırırlar, hiçbir şeye mahsusçuktan gülmez, güldüler mi de kahkahalarıyla insanı gülmeye özendirirler. kibir nedir bilmez, serseri sayıldıklarından kendi çevrelerinde hiçbir zaman yetişkin diye kabul görmezler. hayalci, yoksul ve neşelidirler; parayı bilmez, anlamaz, çalışmayı sevmez ama kötüler için bile kötülük düşünemeyecek kadar tertemiz bir kalbe sahiptirler.
kendi başına gelmeyen felaket ne güzeldir. can çekişen birini izlerken insan yaşadığı korkunç üzüntüyü büyütür büyüttükçe, ölenin kendisi olmadığından duyduğu sevinç görünmesin diye. başkasının helaki, hayatta olmaya kıymet katar, anlatılacak ömürlük bir tecrübe katar, şükür katar.
Reklam
ne de tatlıdır felaket beklemek. çok gülündü mü başa bir iş gelecek diye endişe etmek ne serin, ne leziz bir korkudur. çünkü insan, neşeli bir pikniğin dönüşünde mahallede yangın görmeyi sever, bir yandan evsiz kalan komşuları paylaşmaya uğraşırken içten içe başına gelmediğine sevinir öbür yandan.
silence of the lambs filminde, anthony hopkins, canlandırdığı karakterin jodie foster'ın oynadığı dedektife yönelik manipülatif davranışları üzerinden, psikopatın başka bir kişinin en zayıf noktasını tespit etmekteki yeteneğinin insanın içini donduran bir örneğini sergilemiştir.
Sayfa 197Kitabı okudu
kaktüs de sarmaşık da ışık ve su verildiğinde büyürler; ancak bu iki bitki arasındaki farklılıkları değerlendiremeyen bir bahçıvan ikisinin de tam olarak gelişmesini sağlayamaz.
Sayfa 174Kitabı okudu
''insanlara dostluğumuzu hayattalarken göstermeyi öğrenelim, öldükten sonra değil,'' dedi. ''benim kuralım ölümden sonra işlerine karışmamaktır.''
Sayfa 179 - pinhan yayıncılıkKitabı okudu
beş koca yıl bekledikten sonra, bir malikane satın alıp evine üşüşen bütün o fütursuz pervanelere yıldızların ışığını sunmuştu—sırf bir yabancının bahçesine bir akşamüstü 'uğrayabilmek' için.
Sayfa 86 - pinhan yayıncılıkKitabı okudu
404 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.