Şarlatanın en açık belirtisi hiçbir hakikate karşı susturulmuş kalmak istemeyerek seksen dereden su getirmeye uğraşmak; sözle, yazıyla her konuya atılmak, bilmediği şeylerden bilir gibi bahsetmek, cahilliğini gizlemede büyük başarı göstermek, araştırılan, incelenen, bazı konularını ömründe bir defa okuduğu, hafazanallah ya da hiç okumadığı bilimlerde, sanatlarda, uzmanlık iddia etmek, iki kere iki dört eder kesinliğiyle iddialarının temelsiz olduğu ispat edildiği halde asla inanmayarak “Karşı tarafa meseleyi anlatamadım ki?” sözünden ayrılmamak, hâsılı Nuh deyip de durmak, kaleminden çıkan boş şeylerin sadece gerçekler olduğuna herkesi inandırmak konusunda sıkılmayı bertaraf edip her türlü ikna yolunu mubah görmek; tartıştığı kişilerin söyledikleri ne kadar açık, düzgün, sağlam hakikatlerden olsa yine anlamaz görünerek meseleyi safsatalara, anlaşılmaz laflara boğmak, nihayet hasmını usandırarak, nefret ettirerek, iğrendirerek tartışma meydanından püskürtmek… Sonra dönüp okurlara zafer kazanmış bir tavırla, “Gördünüz mü, şiddetli bir biçimde susturarak hasmımın ağzına ot tıkadım? Tartışmaya gücü yetmedi, işte kaçtı…” demek… Bununla da yetinmeyerek söylenenlerde, yazılanlarda sırasını kollayıp kollayıp, “Bu konuda zaten geçenlerde falan efendiyi susturmuş olduğumuz dolayısıyla” ibaresini sıkıştırarak o safsata meydanın terlemez, kızarmaz bir kahramanı olduğunu ilandan geri durmayıp alıkları gücüne hayran, hakikat sevdalılarını hafifsemeyle gülmeye, daha doğrusu tiksinmeye mecbur etmek