Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bilme, doğası işlevsel olarak bilme fenomeninden bağımsız olan çevre hakkında bilgi edinmek demek- tir, bilme süreci neticesinde organizma kendisini çevreye adapte eder. Ancak -der gözlemci-araştırmacı- ben de canlı olduğuma gö- re, bu söylediğim benim için de geçerli olmalıdır, yani benim bilme sürecim de beni çevreleyen doğa üzerine mümkün olan en fazla "en- formasyon" elde etmekten ibaret olmalıdır. Bu çevre, benim bilişsel süreçlerimden bağımsız bir işlevsel dinamiğe sahiptir ve onun kar- şısında bilgim sayesinde hayatta kalabilirim. Bu "kendi içinde do- ğa"nın kuruluşuna dair ne kadar bilgi edinirsem, ona dair vizyonum o kadar nesnel olacak, benim bilişsel mekanizmalarımla çevresel dünya-nesnenin değişim dinamikleri arasındaki süregiden bire bir karşılaşmada edindiğim bilgi hakikate o kadar yakın düşecektir.
"Gözlemci canlı bir sistemdir, bilmeyi biyolojik bir fenomen olarak anlamak için gözlemciye ve onun canlı sistemdeki] rolüne dikkat etmek gerekir." Heinz von Foerster'in yanıtı (On Cibernetics ofCibernetics and Social Theory): "Biyolog- lar kadar beyin teorisyenleri ve sosyal düşünürler de, ister istemez kendilerinin de bizzat parçası oldukları bir sistemi tanımlamak zorunda kaldıklarında temel bir sorunla karşılaşırlar. Sosyal düşünür, üzerine bir teori kurmak istediği toplumdan -tanımlayabilmek için kendisinin de üyesi olması gereken koşullarda- kendisini ayırdığında, tam da onu içermediği için yetersiz bir teori geliştirmiş olur. Diyelim bilişsel fenomenleri anlayabilmek için beynin nasıl çalıştığını araştıran bir biyolog, kendi beyniyle bu tanımları yapabilme yeti- sini açıklayamazsa, beynin çalışmasına dair açıklaması eksik kalmış olur."
Reklam
İnsan kendini İnsandan yola çıkarak tanıyabilir mi? Soru budur işte.
Ah! hiç sevmiyorum ufkun o katı duruşunu kısıtlı vicdanının bükülmez dürüstlüğünü. Benim gerçekten vurulduğum engin denizin devasa kıvrımları kendi yıldızdan kucağında asılı dalgalanan, ebediyen hep kendi kendisini cezbeden o mavi su. Egonâutica
O halde ötekinin ka- bulü, gözlemcinin ya da özbilinçli varlığın kendisini de bütünüyle kabul edebilmesi için temel önemdedir.
"Dağların labirenti arasına düştüğünde Elinde yol gösteren tek iz olmadan Çıkanm yeteneğinin bir faydası olmayacak sana Çünkü bilirsin ancak uçurum kendini gösterdiğinde Açılacaktır yolun Derken bazen şu kılavuz ortaya çıkar, ve uzaklardan döner gibi Yolu çizer sana Ama bir kez geçtin mi bu yoldan Yol çizili kalır artık, besbellidir Unutuverirsin geri dönüşe benzeyen Yürüyüşün mucizesini." Antoine de Saint Exupéry - Kale
Reklam
Bilimsel bir önerme için elzem olan dört kuraldan söz edebiliriz. Aynı sırada olmaları şart değildir fakat bir şekilde örtüşürler. Bunlar: a. Açıklanacak fenomeni (ya da fenomenleri) bir göz- ^ -------- lemci grubu tarafından kabul edilecek biçimde tasvir etmek b. Açıklanacak fenomeni gözlemci grubu tarafından kabul edilecek biçimde ortaya koyabilecek bir kav- ram sistemi önermek (açıklayıcı hipotez) c. Gözlemci grubu tarafından yapılacak gözlemler için koşulları tasvir etmenin yanı sıra, (b)'den yola çıka- rak, bu önermede açıkça göz önünde bulundurulma- yan başka fenomenler elde etmek d. (b)'den yola çıkılarak elde edilen bu diğer fenomen------------- leri gözlemlemek
Bilmek etkin bir eylemdir, yani canlıların varoluş ala- nında etkin biçimde faaliyet göstermektir.
Reklam
I. Açıklanacak fenomen: canlının, yaşa- dığı çevredeki etkin eylemi II. Açıklayıcı hipotez: canlıların özerk organizasyonu; adaptasyon korunumu ile soyoluşsal ve bireyoluşsal seyir (ya- pısal bağlaşım) III. Diğer fenomenlere erişim: canlılar arasında tekrar eden etkileşimlerde davranışların koordinasyonu ve bu ko- ordinasyonun tekrar koordine edilmesi IV. Ek gözlemler: toplumsal fenomen- ler, dil alanları, dil, özbilinç
Bir can- lının eyleminin sonucu olarak bilme fenomenini oluşturabilen bir kavram sistemi ortaya koyduğumuzda ve bu sürecin bizim gibi ken- di varlık alanlarında etkin biçimde faaliyette bulunmalarının bir ne- ticesi olarak tasvirler üretebilen ve bu tasvirler üzerine düşünebilen canlılar oluşturabileceğini kanıtladığımızda bunu gerçekleştirmiş oluruz. Bu açıklayıcı önermeden yola çıkarak bilme boyutlarımızın tümünün nasıl oluştuğunu anlamamız gerekmektedir.
Jeofizikçilere göre dünya en azından 5 milyar yaşındadır ve ara- lıksız bir dönüşüm tarihine sahiptir. 4 milyar yıl önce gelip dünya yüzeyinde yürüseydik bulacağımız şey metan, amonyak, hidrojen ve helyumdan oluşan bir atmosfer olurdu. Şüphesiz şu an bildiği- mizden farklı bir atmosferdir bu, zira o zaman dünya, sürekli suret- te ultraviyole ışımaların enerji bombardımanına, gama ışınlarına, elektrik boşalmalarına, meteor çarpmalarına ve volkanik patlama- lara maruzdu. Tüm bu enerji patlamaları, ilkel yerküre ve atmosfe- rindeki moleküler türlerin çoğalmasına yol açmıştır (hâlâ da aç- maktadır).
“Sevgi yoksa, başka insanların yanımızda olmasını kabul etmiyorsak toplumsal süreç olmaz ve dolayısıyla insan olmak imkânsızdır. Başkalarını kabullenmeyi engelleyen her şey – yeterlilik olsun, hakikate erişim olsun, ideolojik kesinlik olsun – toplumsal sürece zarar verir çünkü bu toplumsal süreci oluşturan biyolojik sürece zarar verir. Kendimizi kandırmayalım: Ahlak dersi ya da sevgi vaazı vermiyoruz. Yalnızca biyolojik olarak sevgi olmadan, diğerlerini kabullenme olmadan hiçbir toplumsal fenomen olmayacağını ifade ediyoruz. Eğer buna rağmen bir şekilde bir arada yaşıyorsak sevgi görüntüsü altında kayıtsızlık ve yadsımayı yaşıyoruz demektir.”
58 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.