Aşırı duyarlı insanlar yaşamları boyunca uzun süren bir düş kırıklığı
yaşıyorlardı, doğumlarında başlayıp ölümlerine kadar bitmez bir çığlık olarak süren bu gerçeğe, yaşam boyunca katlanıyorlardı.
Birkaç hafta boyunca hayata özgü tüm davranışları yapabilirdi -hem de mutlu bir hayata özgü- ama her seferinde öyle bir an gelecekti ki o anda birkaç ayrıntı yaşadıklarını azaltacak ve yaşadığı her şeyi mahvedecekti.
Geçmişsiz yaşamak zorundaydı, çünkü bu geçmiş buğulu, bulanıktı; ayrıca geleceksiz de yaşamak zorundaydı, çünkü artık geleceği yoktu. Günü yaşamak zorundaydı.
Keşfedilecek her yeni şeyi terk etmek zorunda kalacaktı. Tüm tasarılar, tüm
güzellikler, keşif değil ayrılık olarak adlandırılacaktı, bir gün geri verilmesi gereken armağanlar gibi… Artık, gerçekten coşkuyla, keyifle onun olduğuna inandığı bu dünyadaki hiçbir şey ona ait olmayacaktı. Yaşamı sevmeyen, bu
gezegenin tadını çıkarmayan bir sürü insan vardı! Niçin bu, onun başına gelmişti, yaşama bu kadar tutkun olan Matthieu, niye yaşamdan yoksun bırakılıyordu?