basın ve televizyon, itici ölçüde ideolojik silahlara dönüştüler. Silahlarını yönelttikleri sahaları sıralayabiliyoruz; öncelikle gecekondu veya varoş denilen alanlara yöneliyorlar. 1) Mafya ve polis şeflerini idol haline getirme esastır; gecekondu insanlarını şiddete ve şiddeti kullananlara tapınmaya özendirmek temel amaçtır. 2) Mankenlik geri plana itilerek paravanasız genç kız seksüalitesi en büyük pazar ve en kolay para-şöhret kapısı sayılıyor; ahlaksızlık tek ahlak olarak öne çıkarılmaktadır. 3) Patlıcan turşusu suratlı yaşlı Osmanlı şehzadesi veya kadın efendisi en çok arananların başındadır; Osmanlılık yeniden sanctife ediliyor. 4) Cumhuriyet düzenine güvensizlik açıklayan bir vokabüler çok yaygınlaşıyor; oligarkların, yüzlerinde cola-cola suratlı ve hamburger kültürü taşıyan çocukları, "veliaht" ve "prens" sıfatları eklenerek her gün resimleniyor ve incir çekirdeğini doldurmayan sözleriyle, "büyük" basın ve "ulusal" televizyonları süslüyorlar. 5) Mehmet Ali Aybar, Behice Boran ve Aziz Nesin'in yaşamında hep bunlara yaptıklarını bozmaya çalışan, İkinci Dünya Savaşı'nın yükseliş psikozunda bir kez hapse girdikten sonra, her yükselişi dağıtmayı iş bilenlerden, o insanların yokluğundan ve benim zindanda tutulmamdan yararlanarak, yeni sol-ikonlar yaratılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu yönelimler ise kısaca (a) tekeller katında büyük bir ideolojik saldırı ihtiyacını ve (b) müthiş bir ideolojik yoksulluğu göstermektedir.
Ümit Özdağ bu kitabında veriler ile Türkiye'de ki sığınmacı ve kaçak sorununa değinmiş. Neden bu kadar insanın Türkiye'ye geldiği, bunların Türkiye'ye yarattıkları ve yaratabilecekleri promlemlerin neler olduğu en önemlisi de geri dönüşlerin nasıl sağlanabileceğine dair çözüm yollarını anlatıyor. Kitap genel anlamıyla güzel olmasına rağmen biraz yüzeysel bulduğum bir kitap oldu. Sorunun arka planına ve konu başlıklarına çok kısa değinilmiş. Buna rağmen Türkiye'nin yakıcı ve en önemli sorunlarından birine değindiği için kesinlikle okunması gereken bir kitap. Herkesin okumasını tavsiye ederim.
1071'de Anadolu'ya tekrar geldik. 1000 seneyi dolduracağız. Ve bu 1000 sene hiç kolay geçmedi. Anadolu'da yaşayabilmek için Atatürk'ün "iç cephe" diye tanımladığı milli birliğimizin çok güçlü olması gerekiyor.