Çocuklukta tüm nesnelerin ve olayların yeni olması nedeniyle her şey hatırlanır: günler bu yüzden bitmezmiş gibi uzun gelir. Aynı şeyi yolculuklarda da yaşarız, yolda geçen bir ay gözümüze, evde geçirdiğimiz dört aydan daha uzun görünür. Ama nesnelerin yeni oluşu, her iki durumda da daha uzun görünen zamanın bize çoğu kez her ikisinde de gerçekten <uzun gelmesini> yani yaşlılıkta ya da evde olduğundan daha sıkıcı olmasını engellemez. Ama zihin zamanla alışılan bu algılarla birlikte gittikçe törpülenir, böylece her şey giderek etkisini kaybeder, günler önemini yitirir ve kısalır: Bir çocugun saatleri, yaşlı birinin günlerinden uzundur. Buna göre yaşamımızın zamanı, aşağı doğru yuvarlanan bir küreninki gibi, hızlandırılmış bir harekete dönüşür. Dönen bir levhadaki her noktanın, merkezden uzaklaştıkça daha hızlı dönmesi gibi, zaman da herkes için yaşamın başlangıç noktasına olan uzaklığı ölçüsünde, gitgide daha hizlı akar.