Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır, bu dikkate değer bir teşebbüs olabilir fakat mevcut durumda hiç sonuç vermeyecektir.
Evrende değişmez olan soğuk ve karanlıktır, ışık ve sıcaklık birer kıvılcım kadar küçük ve kısadır demişti. Aynı şekilde yalnızlık ve içine kapanma da insan hayatının değişmezleriydi. Gençlik ve aşk ise geçici şeylerdi. Değerli olmaları, çabucak bitmelerine dayanıyordu zaten. İnsanın kendini kaptırıp bu güzellikleri ebedi sanması çok kolaydı. Tabii sonunda bittiği zaman upuzun bir süreyi acılara boğularak geçirmek, kaderin bize kalleş davrandığını düşünmek zorunda kalmasaydık. Sonunda insan imrenmelerin ve umutların etkisinde kalıyor, bunlar uzun süreli oluyor ve içimize kapandığımızda sakin kalabilmemizi bile engelliyordu.
....
"Nasıl yeneceğinizi zaman içinde öğreteceğim. Uçmak istiyorsunuz ama uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Size önce yürümeyi öğretmeliyim ve yürümeyi öğrenmenin ilk adımı da kendine boyun eğmeyen kişiyi, başkalarının yöneteceğini anlamaktır. Başkasına itaat etmek insanın kendine söz geçirmesinden çok daha kolaydır. "
Nasıl ki kemikler, et parçaları, bağırsaklar ve kan damarları derinin altına gömülü olduğu için insan görüntüsü çekilir bir hal alıyorsa, ruhun heyecanları ve tutkuları da aynı şekilde hiçliğe gömülüdür; hiçlik, ruhun derisidir.