Gönderi

68 syf.
·
Puan vermedi
İçselleştirmelere doyamadığım, hatıralarıyla birlikte Ring Caddesi'nde dolaştığım, dönemin siyasetini ve erkek-kadın ilişkilerini en iyi kurguya döken yazarlardan biri: Stefan Zweig. Zweig, novellalarında tezatlıkları seviyor. Ulaşılmak istenen taraf bazen bir kişi olsa bile bazen bir kalp oluyor bazen de bir hedef oluyor fakat o hedefte her daim bir umursamazlık hakim. Anlatıcı karakterlerin bitmek bilmeyen çabası bu kitapta da en çok göze batan çabalardan biri. Kürk Mantolu Madonna'nın Raif Bey'i gibi kapıda beklemelerden tutun da Amelie filmindeki gibi amaçlanmış kişiden başka kişilerin asla ve asla anlatıcıya tam olarak ulaşamadığı, kitapta esintileri olan konulardan. İlk kez 1922’de yayınlanmış bir novella bu, yani I. Dünya Savaşı’ndan sonra elinde sadece kan, şiddet ve sefalet kalmış bir Avrupa. Elinde bunların olduğunu düşününce böyle bir ortamda sevgiyi bulan bir kadın bir sevgiyi çok kolaylıkla saplantı haline getirebilir diye düşünüyorum. Ayrıca I. ve II. Dünya Savaşı arasının çocuğu olarak nitelendirilen faşizmin görüldüğü, ataerkilliğin ve güçlü olanın, erkeğin daha ön plana çıktığı bir cinsiyet paradigması da olduğunu düşünürsek bilinmeyen bir kadının neden bilinen bir adamı saplantı halinde sevdiğini de biraz olsun anlayabiliriz. Olayın psikolojik boyutu ise apayrı. Baba ve anne sevgisinden yoksun büyüyen bir çocuk psikolojisinde babasından bulamadığı sevgiyi başka bir adamda bulmak isteyen ve bu davranışıyla da Elektra kompleksinin belirtilerinin görüldüğü bir hale bürünür. Çünkü bilinmeyen bir kadın, bilinen bir adamın sevgisiyle bilinmek ister. Çocuk psikolojisi konusunda harika bir kitap olduğunu düşünüyorum. Burada fakir bir çocukluktan, zengin bir gence doğru giden bir yol var. Çocuk halinde iken anne şefkatinden bile mahrum bırakılan çocuğun başka şeylere yönelmek istemesi kadar doğal bir şey yok. Çocuk olduğumuz zaman o kadar şeyle aynı anda ilgilenmeyi istiyoruz ki, etrafımızdaki çocuklardan, büyüklerden herhangi bir tepki alamayınca bile bazen çıldırabiliyoruz. Kitaptaki anlatıcı da adamı her şey olarak gördüğü için elinden ya da ruhundan ona ait bir şeyler çıkarılınca epey pesimist bir auraya bürünmek zorunda kalıyor. Bence bilinmeyen bir kadın hep bilinmeyen olarak kaldı. Çünkü çocukluktan kadın tanımına geçmeyi bile adamın onu tanıması olarak görüyordu. Böylelikle o ilgisizlikle yetişmiş, fakir bir çocukluk hayatından gelme insan, kendi potansiyelini gerçekleştirme uğruna kariyer, okul ya da başka herhangi bir şey değil sadece onun kendisini tanımasını istiyordu. Bilinmeyen bir kadın, bilinmeyi istemediği kişiler tarafından o kadar çok bilinen bir kadın oldu ki bu bilinirliğini artırmak yerine ruhunun bilinmeyenliğini daha çok artırdı. Deneyimsizlik, sevgi konusundaki saflık, herhangi bir şeyden habersiz olması, manevi yöndeki eksiklikler bu kızı oluşturan parçalar. Bu kitapta hiçbir cümle boş değil, her cümle o kadar samimi ki bilinmeyen bir kadının sevdiği adam keşke siz olaymışsınız da bu mektubu size yazsaymış diyesiniz geliyor. 1920 yılında bir gün, postacı gelip de kapınıza böyle bir mektup bıraksa sizin de eliniz ayağınız düğümlenirdi. Fakat şimdi Twitter var, Whatsapp var. Mektubun altına numara iliştirme, Twitter adresini bırakma falan var. Hatta mektup kültürü bile kalmadı artık. 20.yy'ın sevgileri bile insanın insan olarak hissetmesini sağlayan sevgiler be kardeşim. Ben bu anonimliğin, bu habersizliğin, bu veri eksikliğinin olduğu yıllarda bir kadın tarafından sevilmek isterdim. "Sen" kelimesini bu kitapla birlikte gerçekten çok sevdim. Sanırım bu kitap bize "Sen" kelimesinin gizemli ve en samimi anlamını öğretiyor. Eğer o "sen"i bir kere bile olsun tanımak isteseydin, o kızın içinde kopan buhranları da anlayabilecektin be R. Sen onun çocuk saflığındaki sevgisini değil, bedenini istedin. Sen onu sen olarak istemedin ki hiçbir zaman, sen onu et parçası olarak gördün. Bir kere değil, bir çok kez gördün hem de R. Buna rağmen seni sevmekten hiç usanmadı ama. Biliyorsun değil mi? Sen ne kadar o kadına beden algısıyla baktıysan o kadın da sana o kadar ruhuyla baktı be R. Fakat R... O hiç pişman değil. Bugüne kadar aklına gelebilecek herhangi bir pişmanlık kavramına bile sığmaz o kadının düşündükleri. Hiçbir hareketinde pişman değil. Senden kopan bir parça olarak gördüğü o çocuk için yaptığı onca şeyden bile pişman değil. Seni sevdiği için de hiç pişman değil. Pişman olsaydı, o kadar sayfa yazı yazdıktan sonraki sözleri günümüz gençleri gibi "Allah belanı versin, engelliyorum seni." yerine "Sana teşekkür ederim... seni seviyorum, seni seviyorum... elveda." olur muydu be R?
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022226,9bin okunma
·
40 görüntüleme
Tahir Aksoy okurunun profil resmi
Güzel bir kitaptı. Bu tarz kitapları seviyorsanız Jane Austen'in Gurur ve Önyargı adlı eserini öneririm.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.