Körlük romanı kadar sürüklemedi beni ancak elbette dokundurduğu pek fazla yer oldu. Öncelikle bir önceki kitabında oluşturduğu tabiri caizse distopyanın biraz daha somuta indirgenmiş halini okuyoruz. Beyaz körlük salgınından sonra şimdi de halk, “boş oy” salgınına kaptırmıştır kendini. Bu kısımda beyaz körlük ve boş oy arasında türlü bağlantılar kurabileceğimiz açıkça ortada. Benimse kısa ve öz yorumum şöyle ki; -spoiler- en sonda öldürülen doktorun karısı mutlu sonla biten öykülerin aslında bitmediğini ve sonrasında kötülüklerin yine devam edebileceğini gösterirken öte yandan da sırf 4 sene öncesinde herkes körken gözleri gördüğü için öldürülen bu kadın “gören göz mutlaka kör edilir” düşüncesinin de aynı şekilde somutlaştırılmış halidir. Keyifli okumalar dilerim. :)