Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Okyanus etkisi tam da Ahmet Cemal ile aramızdaki durumu açıklar gibi. Nasıl desem bilmiyorum bu yazarın insanı saran bir havası var. Hem naif, hem güçlü, hem de zeki ve çok yönlü bir yazar. Bu yönlerin içinde de en önemlisi iyi bir kültür eleştirmeni. İçinde yaşadığımız kültürü çok iyi tanıyor, zayıf yönlerini ve bu yönlerin çözümlerini de iyi biliyor, eleştiriyor. Kitapta birbirinden değerli denemeler yer alıyor. Öğrenme, sorgulama ve düşünsel anlamda hem güzel hem de sıkılmadan okuyabileceğiniz tarzda konu bakımından da geniş yelpazeli (sanat tiyatro kültür vs.) bir eleştirel yaklaşım ortaya koyuyor. Yazar kimi yerlerde de okurla bir sohbet halinde bulunuyor ki, bu da anlatımı daha hoş hale getiriyor. Kısaca en beğendiğim 2 deneme üzerinde durarak Ahmet Cemal’i incelemeye çalışacağım: Ben'in Savaşımı ve Yıkımı Bu denemede iki önemli isme değinmiş Cemal; biri Sokrates, diğeri de Nietzsche. Sokrates' in betimlediği insan; Tüm 'siz' ve 'biz' den yoksun, dünyayla baş etme işini yalnızca 'ben'in omuzlarına yükleyen insandır. ve yine nietzsche'nin 'üstün insan' ı, hiçbir çoğunluğa taşınmayacak, tüm siz ve bizlerden sıyrılmış 'ben'in bilincine varmış insandır. Bütün bu çıkarımlar doğrultusunda şöyle bir tespite varıyor Cemal; Ben diyebilen bir insan hangi otoriteden ve kurumdan gelirse gelsin hiçbir düşünceyi koşulsuz benimsemeyen bunu yapmak için o düşünceyi önce kendi aklının süzgecinden geçirmeyi önkoşul sayan eleştirel düşünce sahibi insandır. Eleştirel düşünceye sahip olmayan her insan, 'katılımcı ruhlu' dur. Katılımcı olmak eleştirel düşünmekten kolaydır. Çoğu insan düşünme dâhil olmak üzere birçok konuda tembeldir. Sürüye uymak uğraş vermekten kolay gelir lakin hakikate varmak isteyen insan eleştirel düşünmek zorundadır. Taraf tutma ve belirli bir gruba dâhil olma insanın kendi Ben'ini baltalayan tutumları birlikte getirir. Düşünceyi sınırlayan körü körüne bağlanılmış ideolojiler, insanın kendi ben'ine giden yolu tıkar. Yine Sezai Karakoç'un 'Diriliş İnsanı' da 'bağlarından sıyrılmış, hür insandır' İnsan tapıcılığını, ırk tapıcılığını, sınıf tapıcılığını mal tapıcılığını kıran özgür insandır. Ve diğer bir deneme 'Şahane Tembellerin Ülkesi' "Türkiye, çoktandır bilenlerin değil, fakat herhangi bir konuda söze bence diyerek başlamayı bilmekle eş tutulanların ülkesi oldu! " Cemal'in bu sözünü okuduktan sonra bence demeye korkar oldum hatta bu kelimeyi söylersem gelip kafama kitapla bir iki defa tıklatacağını bile düşündüm:) Bence kelimesi kendinden sonra gelen kesinliği yaralar bir belirsizliğe iter ve günümüzde bence kelimesi dilimizden düşmez. Ömrünü bir işte uzmanlığa adamış birini çok kolayca eleştirebiliriz oturduğumuz yerden. Bir sosyal medya hesabınızın olması, pervasızlık ve cesaret yeterli bunun için. Nasılsa fikirlerinizden sorumlu değilsiniz. Sizin “farklı düşünme yeteneğiniz” var nasıl olsa. Belki bu üç kelimeden sadece ilki vardır ama o da yeterli eleştirmeniz için… Bu doğrultuda Attila İlhan'ın şu sözüne değiniyor Cemal: "Fikrimi açıkça söyleyeyim mi? Herkesin ömrü laklakiyatla geçiyor; kimse merak edip doğru dürüst hiçbir konuyu araştırmıyor; araştırmış olanlar, inceleyip derinliğine inmiyor da, ondan; kısacası şahane bir o kadar da vahim bir tembellik içindeyiz.” İnsanın en büyük savaşı her daim kendiyle olmalıdır. Kendini tanıma ve geliştirme yönünden atacağı adımları bilinçli ve sağlam şekilde atmalıdır. Bugünle de sosyal medyada okuduğum can sıkıcı bir cümle var, hangi açıdan bakılırsa bakılsın gerçek anlam da rahatsız edici. ‘Bu hayata seyretmeye gelmişiz’ evet insan hayatının merkezine başkalarını izlemeyi koyarsa ancak seyirci kalır, insan en çok kendini seyretmelidir. En büyük yenilgileri kendine olmalıdır. Kendini beslemediği sürece solmaya, kurumaya körelmeye mahkûmdur. “Karanlık kovmakla giderilmez. Üzerine gidilecek bir nesnede değildir. Tek çare, herkesin gücü yettiği nispette bir ışık taşımasıdır onu yenmek için.” Tüm Biz, Siz ve Bence’leri hayatımızdan çıkararak karanlığı aydınlatacak ışıklarımızı yakabiliriz . Teşekkür ederim Ahmet Cemal …
Giderayak
GiderayakAhmet Cemal · Can Yayınları · 201745 okunma
··
43 görüntüleme
Mustafa A. okurunun profil resmi
İnceleme için ellerine sağlık. "Bence" zarfı bir düşüncenin etkisini zayıflatmaya çalışır. Yani düşünceyi sindirir ve kişi "bence"yi karşıdan gelecek olan bir tepkiye kalkan görevi olarak kullanır. Mesela ben bunları söylemeden önce, "bence" deseydim 'bu bana göre böyle, saygı duyun' diyerek kendi düşüncemi koruma altına almış olacaktım. Ayrıca birçok zamanda tartışmayı da bitirir. Bundan sonra ben de az kullanmaya çalışacağım.:) Deneme tarzı kitapların eleştirel düşünceyi geliştireceğini düşünüyorum. ( Al işte, "bence"nin bir başka şekli de "düşünüyorum"dur!) Ahmet Cemal'i çok sevdin ve bize de okutturacaksın sonunda. Tekrar ellerine sağlık.
Mona okurunun profil resmi
Güzel yorumun için teşekkür ederim 'Bence' sen neymişsin diyesim geldi :)her kılığa girip her ortamda olup hem gerekli bir o kadar da gereksiz 'kullandığı yeri belirliyor tabii bunu'. Bence'yi anlatırken tek bir yönden bakıp anlattım 'kesin bilgiyi' baltalayan ve bilgelikten uzak bir nokta burası. Dediğin gibi deneme kitapları eleştirel düşünme açısından faydalı Cemal'in kalemi ile de daha keyifliydi. Okuma kısmına gelince öneririm ama yetkin bir insan için çerez niyetin de olabilir.. :)
Necip G. okurunun profil resmi
Elinize sağlık öncelikle... 'Bence' söyleminin bir yerden sonra bilmekle eş değer olması tespiti gerçekten çok güzeldi. Daha doğrusu böyle kullanılması diyelim... Ancak öte yandan, 'bence'yi bir çırpıda harcamamak gerekiyor. Çünkü 'bence'ler olmadıkça fikirler gelişmiyor, ilerlemiyor. Tabii 'bence'yi nasıl ve ne sıklıkta kullandığımız çok önemli. İşte bu noktada incelemenizde yer verdiğiniz Attila İlhan'ın sözleri tam zamanında devreye girip Ahmet Cemal'in tespitini tamamlıyor bir anlamda... 'Bence'nin bir değeri olmalı, bir alt yapısı, bir derinliği... Öteki türlü, yine İlhan'ın ifadesiyle 'laklakiyat'a giriyor... Sosyal medya da zaten %70-80 bu laklakiyata kurulu bir şekilde ilerliyor. Çünkü öteki türlü bu kanallar çok küçük bir kitleye hitap ederdi. O yüzden sosyal medya insanın bir zaafını çok güzel yerden yakalı ve bugünkü başarısını bu zaaf üzerine inşa etti: Yüzeysel fikirler ve anlık ağızdan çıkan 'bence'ler için bir zemin sundu. Tüm bu fikirleri çok değerliymiş gibi parlattı. Bilgi sahibi, fikir sahibi olan, derinleşebilen, araştıran, süzen ve yorumlayan insanlardan oluşan küçük dünyayı yıkıp (ya da değersizleştirip) bunu ekonomiye dönebilecek bir şekilde genişletti. Kapıyı herkese açtı... Şimdilik burada bir nokta koyayım:) Değerli incelemen için teşekkürler Mona... Başka kitaplarda karşılaşmak dileğiyle... Keyifli okumalar...
Mona okurunun profil resmi
Öncellikle ben teşekkür ederim değerli yorumunuz ve katkınız için anlatılmak istenen 'Bence' tam da sizin bahsettiğiniz gibi kesin bilgi, bilgelikten uzak 'laklakiyat' ortamlarında kullanılan bir 'bence' ondan dolayı bu kadar kolay harcandı :) bir üst kısımda kişinin Ben'ini oluşturabilmesi için tüm taraflardan kurtulması lazım dediğimde anlatmak istediğim buydu fikirleri geliştirmek aydınlatmak için insanın kendi fikriyatını elbette oluşturması lazım. Kişinin kendi benliğini ortaya koyarak kendini ifade edebilmesi elbette çok değerli. Burada sizin de vurgulamış olduğunuz, bilgiye ve emeğe dayanmayan altı boş özgüveni vurgulamak istedim. Sizin katkınızla çok daha güzel tamamlandığını düşünüyorum.. :) Sağlıcakla kalın.. 🙏
Eylül Türk okurunun profil resmi
Biz de sana teşekkür ederiz bu harikulade tahlil için ve okuduğumuz her iki eserden birinin çevirmeni olan bu güzel insanın bakış açısıyla bizi tanıştırdığın için 🌹☘️ Bunca şahsiyeti ve manevi gücü bünyesinde barındıran 'ben' i terkedebilmek de, insanın kendisiyle savaşlarının en yamanı olsa gerek :) Emeğin vefa ve derinlik bulsun Sevgili Mona🤲
Mona okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Eylül abla güzel yorumun ve katkın için... 🙏🌹savaş zor ve çetin ama sonucun güzelliği buna katlanmaya değer 💫
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.