Okyanus etkisi tam da Ahmet Cemal ile aramızdaki durumu açıklar gibi. Nasıl desem bilmiyorum bu yazarın insanı saran bir havası var. Hem naif, hem güçlü, hem de zeki ve çok yönlü bir yazar. Bu yönlerin içinde de en önemlisi iyi bir kültür eleştirmeni. İçinde yaşadığımız kültürü çok iyi tanıyor, zayıf yönlerini ve bu yönlerin çözümlerini de iyi biliyor, eleştiriyor.
Kitapta birbirinden değerli denemeler yer alıyor. Öğrenme, sorgulama ve düşünsel anlamda hem güzel hem de sıkılmadan okuyabileceğiniz tarzda konu bakımından da geniş yelpazeli (sanat tiyatro kültür vs.) bir eleştirel yaklaşım ortaya koyuyor. Yazar kimi yerlerde de okurla bir sohbet halinde bulunuyor ki, bu da anlatımı daha hoş hale getiriyor.
Kısaca en beğendiğim 2 deneme üzerinde durarak Ahmet Cemal’i incelemeye çalışacağım:
Ben'in Savaşımı ve Yıkımı
Bu denemede iki önemli isme değinmiş Cemal; biri Sokrates, diğeri de Nietzsche.
Sokrates' in betimlediği insan; Tüm 'siz' ve 'biz' den yoksun, dünyayla baş etme işini yalnızca 'ben'in omuzlarına yükleyen insandır.
ve yine nietzsche'nin 'üstün insan' ı, hiçbir çoğunluğa taşınmayacak, tüm siz ve bizlerden sıyrılmış 'ben'in bilincine varmış insandır. Bütün bu çıkarımlar doğrultusunda şöyle bir tespite varıyor Cemal;
Ben diyebilen bir insan hangi otoriteden ve kurumdan gelirse gelsin hiçbir düşünceyi koşulsuz benimsemeyen bunu yapmak için o düşünceyi önce kendi aklının süzgecinden geçirmeyi önkoşul sayan eleştirel düşünce sahibi insandır.
Eleştirel düşünceye sahip olmayan her insan, 'katılımcı ruhlu' dur. Katılımcı olmak eleştirel düşünmekten kolaydır. Çoğu insan düşünme dâhil olmak üzere birçok konuda tembeldir. Sürüye uymak uğraş vermekten kolay gelir lakin hakikate varmak isteyen insan eleştirel düşünmek zorundadır. Taraf tutma ve belirli bir gruba dâhil olma insanın kendi Ben'ini baltalayan tutumları birlikte getirir. Düşünceyi sınırlayan körü körüne bağlanılmış ideolojiler, insanın kendi ben'ine giden yolu tıkar.
Yine Sezai Karakoç'un 'Diriliş İnsanı' da 'bağlarından sıyrılmış, hür insandır' İnsan tapıcılığını, ırk tapıcılığını, sınıf tapıcılığını mal tapıcılığını kıran özgür insandır.
Ve diğer bir deneme 'Şahane Tembellerin Ülkesi'
"Türkiye, çoktandır bilenlerin değil, fakat herhangi bir konuda söze bence diyerek başlamayı bilmekle eş tutulanların ülkesi oldu! "
Cemal'in bu sözünü okuduktan sonra bence demeye korkar oldum hatta bu kelimeyi söylersem gelip kafama kitapla bir iki defa tıklatacağını bile düşündüm:)
Bence kelimesi kendinden sonra gelen kesinliği yaralar bir belirsizliğe iter ve günümüzde bence kelimesi dilimizden düşmez. Ömrünü bir işte uzmanlığa adamış birini çok kolayca eleştirebiliriz oturduğumuz yerden. Bir sosyal medya hesabınızın olması, pervasızlık ve cesaret yeterli bunun için. Nasılsa fikirlerinizden sorumlu değilsiniz. Sizin “farklı düşünme yeteneğiniz” var nasıl olsa. Belki bu üç kelimeden sadece ilki vardır ama o da yeterli eleştirmeniz için…
Bu doğrultuda Attila İlhan'ın şu sözüne değiniyor Cemal:
"Fikrimi açıkça söyleyeyim mi? Herkesin ömrü laklakiyatla geçiyor; kimse merak edip doğru dürüst hiçbir konuyu araştırmıyor; araştırmış olanlar, inceleyip derinliğine inmiyor da, ondan; kısacası şahane bir o kadar da vahim bir tembellik içindeyiz.”
İnsanın en büyük savaşı her daim kendiyle olmalıdır. Kendini tanıma ve geliştirme yönünden atacağı adımları bilinçli ve sağlam şekilde atmalıdır. Bugünle de sosyal medyada okuduğum can sıkıcı bir cümle var, hangi açıdan bakılırsa bakılsın gerçek anlam da rahatsız edici. ‘Bu hayata seyretmeye gelmişiz’ evet insan hayatının merkezine başkalarını izlemeyi koyarsa ancak seyirci kalır, insan en çok kendini seyretmelidir. En büyük yenilgileri kendine olmalıdır. Kendini beslemediği sürece solmaya, kurumaya körelmeye mahkûmdur.
“Karanlık kovmakla giderilmez. Üzerine gidilecek bir nesnede değildir. Tek çare, herkesin gücü yettiği nispette bir ışık taşımasıdır onu yenmek için.”
Tüm Biz, Siz ve Bence’leri hayatımızdan çıkararak karanlığı aydınlatacak ışıklarımızı yakabiliriz .
Teşekkür ederim Ahmet Cemal …