Elinize sağlık öncelikle... 'Bence' söyleminin bir yerden sonra bilmekle eş değer olması tespiti gerçekten çok güzeldi. Daha doğrusu böyle kullanılması diyelim... Ancak öte yandan, 'bence'yi bir çırpıda harcamamak gerekiyor. Çünkü 'bence'ler olmadıkça fikirler gelişmiyor, ilerlemiyor. Tabii 'bence'yi nasıl ve ne sıklıkta kullandığımız çok önemli. İşte bu noktada incelemenizde yer verdiğiniz Attila İlhan'ın sözleri tam zamanında devreye girip Ahmet Cemal'in tespitini tamamlıyor bir anlamda... 'Bence'nin bir değeri olmalı, bir alt yapısı, bir derinliği... Öteki türlü, yine İlhan'ın ifadesiyle 'laklakiyat'a giriyor... Sosyal medya da zaten %70-80 bu laklakiyata kurulu bir şekilde ilerliyor. Çünkü öteki türlü bu kanallar çok küçük bir kitleye hitap ederdi. O yüzden sosyal medya insanın bir zaafını çok güzel yerden yakalı ve bugünkü başarısını bu zaaf üzerine inşa etti: Yüzeysel fikirler ve anlık ağızdan çıkan 'bence'ler için bir zemin sundu. Tüm bu fikirleri çok değerliymiş gibi parlattı. Bilgi sahibi, fikir sahibi olan, derinleşebilen, araştıran, süzen ve yorumlayan insanlardan oluşan küçük dünyayı yıkıp (ya da değersizleştirip) bunu ekonomiye dönebilecek bir şekilde genişletti. Kapıyı herkese açtı...
Şimdilik burada bir nokta koyayım:) Değerli incelemen için teşekkürler Mona... Başka kitaplarda karşılaşmak dileğiyle... Keyifli okumalar...