Gönderi

İnsanların; Tanrı’nın varlığına dair olduğu gibi, bu varoluşun kavranabilirliği (kanıtlamalar mantığı) hakkındaki kanaatleri ile de ilgilenmemiş olan Pascal bir nihilist, veya yüksek derecede bir kuşkucu olarak değerlendirilebilecek olsa da, İman savunusu onu bu türden bütün tehlikelerden aşikâr bir şekilde korumuştur. Onun Tanrı’sı zorunlu olarak vardır ve O kendini İncil ve bütün bir Hristiyan uygarlığı vasıtasıyla vahiy etmiş olan Tanrı’dır. Ama, bir Ateist ya da Kuşkucu, Ondan gelen bir inayet olmadıkça Tanrı’nın varlığına asla ikna olmayacağı için, Pascal “Tanrı var mıdır?” sorusunu yönelttiğinde, Tanrı’nın “varoluşunun” ötesindeki bazı şeyleri sorguluyordur. Ve bu soru, fiilen Tanrı’nın varoluşu hakkında olmayıp varoluş koşulları onu sonsuz bir sefalete ve sınırlanmışlığa mahkûm etmiş olan insan hakkındadır. Pascal’ın ünlü Bahis’i şimdi şu şekilde işleyecektir: eğer Tanrı’nın varlığı iddia edilirse ve Tanrı gerçekten varsa ebedi kurtuluş elde edilir. Eğer O yoksa sadece sonlu varoluş kaybedilir, daha fazlası değil. Eğer Tanrı’nın olmadığı iddia edilirse ve O varsa sadece kurtuluş kaybedilir, ve son olarak, eğer O yoksa, yaşamını asla inanmadığı bir şeyi inkar etmek uğruna geçirmiş sefil bir varlıktan başka bir şey değilsinizdir. Kısacası, Pascal aslında bizzat Tanrı’nın varoluşu ile ilgilenmektense, Tanrı’nın varolduğunu iddia etmeye kalkışanlarla Onun varolmadığını iddia etmeye kalkışanların koşullarını kıyaslamıştır.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.