Gönderi

"Hazreti Süleyman (a.s.), taht üzerinde havada uçarken Ruhban Dağı'nın (Uludağ) en yüksek tepesinde durur. Dört çevresine bakarak veziri Asâf Berhayâ’ya; Şu geniş ovada bir büyük şehir olsaydı ne güzel olurdu, buyurur. Hemen yakında bu sohbeti duyanlar şöyle derler: "Yâ Emînallah! Tufandan önce burada büyük bir şehir ile bir eski kale vardı. Bu kaleyi Cân Kavmi yapmış, derlerdi. Biz, buraya askerle geldik, almaktan aciz kaldık, geri döndük. Sonra Tufanda kale batarak adı sanı kaybolmuş." Hazreti Süleyman'ın emriyle periler o yerin taşını toprağını temizlerler. Kalenin bedenleri ve burçları meydana çıkar. Yine Hazreti Süleyman, rüzgara emredince bir kerre Lodos rüzgarı Âd Kavmine estiği gibi eserek kapıları ve duvarları ortaya çıkarır. İri cüsseli beyaz surette biri “Yâ Emînallah! Bu kalenin altındaki kayalarda bir hazine vardır. Onu bulsanız dünya halkına devranın çökmesine kadar kifâyet ederdi." der. Biri dahi karşı gelip "Bulunmaz" der. Biri dahi "Eğer ol yerde bulunursa ol define ile Emînullah bu şehri imâr ede" der. Kimi bulunursa, kimi bulunmazsa derler. Derhâl emredip ol hazineyi bulup şehri tamir termîm edüp ismini Bulursa derler. Hazreti Süleyman, Bursa'nın batı yönünde bir konak mesafede, Edincik adlı bir büyük şehir yaptırıp Belkıs'a orasını taht şehri Hâlâ büyük köşkleri görünmektedir. yapar. Ayasofya sütunlarının birçoğu bu şehirden gitmiştir. Hazreti Süleyman (a.s.) her sene bahar aylarında Bursa'ya gelir. (Evliya Çelebi, Seyahatnâme)
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.