Gönderi

Kuyucaklı Yusuf’un bilirkişi raporu
Eskişehir’e çıkan tayin için hazırlıkları sürürken, Kuyucaklı Yusuf davasıyla ilgili bir gelişme oldu. Üç bilirkişiden rapor gelmişti ve dava 7 Ekim günü görülecekti. Bilirkişilerden biri ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin’di. "Yazar yazarın halinden anlar” diye düşündü Sabahattin. İkinci bilirkişi Deniz Harp Akademisi’nden Kurmay Binbaşı Münci Ülhan’dı. Belli ki mahkeme, Kuyucaklı Yusuf’un sahiden “askerlikten soğutmak” yolunda bir işlev görüp görmeyeceğini öğrenmek istiyordu. “O halde...” diye düşündü Sabahattin. “Reşat Bey’den de aile hayatına ilişkin düşüncelerini istemişlerdir.” Davanın üçüncü bilirkişisi, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü hocalarından Doçent Ziyaettin Fahri’ydi. Mahkemenin meselenin felsefi boyutuyla ilgili görüş istemiş olmasından etkilendi genç yazar. Niyazi’yle konuşunca, mahkemenin işini ciddiyetle yaptığına dair düşüncesi güçlendi. Kazın ayağının ne renk olduğu, Ekim’de görülecek davada anlaşılacaktı. *** El kadar bebeğine bakmakta olan Aliye’ye içindeki tereddütlerden tabii ki söz edemezdi. Dava günü yaklaşırken sevgili eşini “Göreceksin, her şey çok iyi olacak” diyerek ayakta tutmaya çalıştı. Evlerinin eşyalarını toplamaya girişmişler, kendileri ve minik prensesleri Filiz için bir alışveriş listesi daha hazırlamışlardı. Her alışverişte “Umarım bir sorun olmaz da güle güle kullanırız” diye iç geçiriyordu genç adam. *** Sayılı gün çabuk geçti, 7 Ekim geldi. İlk raporu yazan ve o günlerde Maarif Vekâleti müfettişliği yapan Reşat Nuri Güntekin, “Sabahattin Ali kanaatimce son neslin hikâyecilerinin en kuvvetlisidir” diye başlamıştı düşüncelerini yazmaya: “Ve Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli bir sanat eseridir” diye devam etmişti. Ailenin, kadının, mektebin, polisin, belediyenin tenkitten uzak tutulmasının, bir nevi roman yazmayı yasaklamak olduğuna vurgu yapmıştı Reşat Nuri Bey. Şöyle bir noktaya da dikkat çekmişti. “Türk muharriri netice itibariyle bir rejim meselesi demek olan komünizm bahsinde bile nazariye olarak her istediğini yazarken, Sabahattin Ali’nin herhangi bir müessesemiz hakkında bir tenkit romanı yazması hakkı, hiçbir suretle tahdit edilemez fikrindeyim.” Şahane bir bilirkişi raporuydu bu Sabahattin açısından. *** İkinci bilirkişi Kurmay Binbaşı Münci Ülhan’ın raporundaysa şu noktalara temas edilmişti: “Eserin mevzuu zamanı gözetilmeksizin şeklen mütalaa olunduğu takdirde askerlik ruhuna aykırı görülmekte ise de eser mevzuu zamanına irca olunca bu mahiyeti kalmamaktadır.” Önemli bir noktaya daha dikkat çekiyordu Binbaşı Ülhan: “Askerliği ilgi eden, iki yüz doksan sayfalık bir kitabın ancak birkaç satırıdır.” İkinci bilirkişinin raporu da Sabahattin’in lehindeydi. *** Felsefe Doçenti Ziyaettin Fahri’nin raporu ise şöyleydi: “Romancı aileyi yıkmıyor. Onu mükemmel görmek istiyor. Vakanın tasvirinde bir acılık varsa da bunun sebebi muharririn değil, hepimizin tenkit edeceği bozuk aile hayatımızdı.” Bu kadarla da kalmıyordu Ziyaettin Fahri Bey: “Romanın askerlik gibi bir vatani vazifeden karileri soğuttuğu davası çürüktür. Bir defa romancının hayalinde mesut ve güzel bir Türkiye yaratmak cehdi vardır.” Üçüncü rapordan anlaşılması gereken, Kuyucaklı Yusuf’ta, Sabahattin Ali’nin “halkı aile hayatı ve askerlikten soğutmak” gibi bir niyetinin olmadığıydı. Bilirkişi raporları böyle olunca, mahkemeye düşen Sabahattin’i beraat ettirmekti. Öyle de oldu.
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.