(Şubat Ayı Öykü Etkinliği)
Taş çatlasın otuz beş yaşındayımdır. Camekandan öyle gözüküyor. Erken yıpranmış bir genç veya kendine iyi bakmış bir orta yaşlı olma ihtimalim de var. Yakışıklı değilim. İnsanın kendisine çirkin demesi öyle kolay değil de işte karanlığım biraz çirkinim. Bir şiirdendi sanki bu. Şiir falan hatırlıyorum. Etkileyici! Neyse ayakkabıcının vitrininden anlayabildiklerim bu kadar. Dükkânın önünü kapatıyorum diye ters ters bana bakan ayakkabıcı kadar bilgim var kendimle ilgili. Yürümeye devam edeyim de dayak bari yemeyeyim. Kıyafetlerim temiz ama şık değilim. Ya zevksizim ya fakir. Sahi ceplerime bakmadım hiç. 20 lira kâğıt para 3 lira da bozuk var. Fakirmişim. Kimlik, kart hiçbir şey yok yanımda. Sandığımdan da fakir olabilirim.
Kaldırımda yatarken buldum kendimi. Başımda üç beş kişi. “Korona falandır belki yaklaşmayın” dedi biri, “Bak zaten uyandı, numara yapıyor bunlar!” Doğruldum biraz dağıldı insanlar. Son kalan “iyi misin kardeş” diye sordu, “iyiyim” dedim. O da gitti. İyi olmadığımı anladım o an. Ana rahminden yeni çıkmış gibi yabancıydım dünyaya. Daha doğrusu dünya tanıdık ama içindekiler yabancıydı, kendim dahil. Burası neresi, buraya nereden geldim hatta bu yaşıma kadar nasıl geldim hiçbir fikrim yok. Belli belirsiz bilgiler geliyor zihnime ama işime yarar bir bilgi yok. Sanki beynimi bir süzgeçte bekletiyorlardı da sadece aşağı süzülen kadarını kullanabiliyordum. Ne yapar insan böyle bir durumda? Bilmiyorum. Ben ağlamaya başladım. Uzun süre ağladım. Sağ olsun insanlar da yalnız kalarak ağlamak isteyişime saygı gösterdiler. Kimse kaldırıma çöküp dakikalardır hüngür hüngür ağlayan bu adama tek soru dahi sormadı. Sonra ağlamanın da manasızlaştığı bir noktaya ulaştım. Böyle olmayacaktı. Birçok şeyi hatırlıyordum. Bu iyiye işaretti. Hafızam yavaş yavaş yerine gelecekti illaki. Caddede yürümeye başladım. Hem efkarımı dağıtır hem de bir şeyler hatırlatır ümidiyle bir oyun oynamaya karar verdim. Nasıl biri olduğuma dair tahminler yürütecektim. Kulağa garip geldiğinin farkındayım. Yaptığım Polyannacılık değil yeni yaşam koşullarıma adaptasyondu.
“Şimdi karşıya geçebilirsiniz.” Olur. Keşke hep böyle yönlendirseler beni. “Şimdi evinize gidebilirsiniz, bu adama selam verebilirsiniz, şu kadını sevebilirsiniz.” Sevmek. Gönlüm kıpır kıpır oldu. Evli miyim acaba? Alyansım yok. Bekarım demek ki. Gerçi yüzük hevesi geçmiş evli de olabilirim. Öyle veya böyle şu an yolumu bekleyen biri olması en büyük umudum. Ya kimsem yoksa. Yok canım o kadar da değil, çünkü içimde birilerine yoğun bir özlem duyuyorum, bu, birilerinin de beni özlediğine işaret bence. Belli ki çok kararsız biriyim. Kendime sürekli çoktan seçmeli cevaplar veriyorum. Eğlenceli bir tipe benziyorum haa!. Kendimle dalga geçmeme de bakılırsa arkadaş grubunun eğlenceli adamı benim. Arkadaşlarım “şimdi yanımızda olsaydı da bizi güldürseydi” diyorlardır benim için. Kim yanımızda olsa? Adım ne benim? Ya seslendilerse de duymadıysam? Her seslenene de bakamam ki!
Cadde bitti, tanıdığım kimse çıkmadı. Beni tanıyan da çıkmadı. Burada esnaf değilim demek ki. Ne iş yapıyorum acaba? Biraz gevezelik var bende, çok konuşmam gereken bir iş yapıyorum sanki. Bir yerde işçiyim, üstüme başıma ve cepteki parama bakılırsa. Her alternatifin fakir olmama bağlanması canımı sıkıyor. Hafızam yok buna rağmen gelecek kaygısı çekiyorum. Gözün kör olsun dünya! Halbuki elit bir ruhum var, hissediyorum. Acaba çok zengindim de kendimi içkiye kumara verip batırdım mı her şeyi. Olacak şey değil. Övünmek gibi olmasın çok mantıklı şeyler düşünüyorum. Zeki biriyim bu açık. Yoksa hafızasını kaybetmiş birinin bu kadar mantıklı düşünmesi beklenmez.
Nihayet biri selam verdi. Küçücük bir kız çocuğu el salladı. Ben de ona salladım. Gülümsedik. Tanımıyoruz birbirimizi ama beni muhatap alan bir tebessüm içimi ısıttı. Annesinin elini tutmuş. Benim de bir annem olmalı. Annem! Offff. “Unuttum nasıldı annemin yüzü”
**********************************
- Nesi var Faruk’un doktor bey?
- Dissosiyatif amnezi dediğimiz bir durum. Bir çeşit unutkanlık. Kaza, travma, yoğun üzüntü yaşanan durumların sonucunda başa gelir genellikle. Bu durumda kişi, hayata dair genel bilgileri hatırlar fakat özel hayatını hatırlayamaz. Bir nevi beyin, yoğun strese karşı kendisini rahatsız eden olayları unutarak refleks verir. Bazı vakalarda hayatın sadece belirli bir zaman dilimi, bazen de kişisel geçmişe ilişkin tüm anılar unutulur. Faruk’un durumu bu ikinciye benziyor. Pek çok konu üzerine konuştuk Faruk’la, çok neşeli bir genç, birikimli biri belli. Ailesi ve hayatına ilişkinse hiçbir bilgi veremedi bize. Yani sizi bile hatırlamıyor. Ama telaş etmeyin. Daha önce de böyle bir hastam vardı. Depremde enkaz altında kalmıştı. Depremden önceki hayatına dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Tek hatırladığı enkazdan çıkarıldıktan sonraki bölümdü. Bir yıla yakın sürede tamamen iyileşti. Umuyoruz Faruk da iyileşecek. İlaç tedavisi yok bu rahatsızlığın. Psikoterapi ile yardımcı olacağız. Yani anlayacağınız konuşarak çözeceğiz. Bu yüzden bu duruma sebep olmuş olabilecek, Faruk’u derinden etkileyen bazı olayları
anlatmanızı isteyeceğim sizden. Suriye’den gelmişsiniz, zor olmalı.
- Evet, doktor bey. Malum olaylar başladı… Annemi ve babamı bir saldırıda kaybettik. Abla, kardeş kaldık öyle. Başka çare bulamadık, buraya geldik. Anne ve babamın kaybı, tehlikeli yolculuklar, mülteci kampı ve bir sürü şey işte. Yıprandık tabi. Faruk hiç belli etmedi sıkıntısını, metanetli durdu hep yanımda. Hatta beni o teselli etti her olayda. İlk defa bu sabah ağlarken gördüm onu. Bize verilen yardım parasını almaya gitmişti. Ağlıyordu geldiğinde. Kendini bilmez birkaç kişi hakaret etmiş, hainler demişler, biz çalışıyoruz, siz yiyorsunuz demişler. “Ölmediğimiz için suçluyorlar bizi abla” dedi. Ağladı içli içli sonra biraz hava alayım diye çıktı. Sonra burası… Avukattı Faruk, Suriye’de. Çok başarılıydı, gurur duyardım onunla. İşini çok severdi. Kariyerini ve saygınlığını bırakmak çok ağır geldi. O anlatmadı hiç ama ben anlıyordum. Buradan çıkmayacaksınız diye emir verildiğinde, bunu bulduğunuza şükredin diye azarlandığında, defolun diye aşağılandığında gözlerindeki öfkeyi ve hüznü görürdüm… Doktor bey sonra devam etsek olur mu? Faruk’la konuşsam biraz.
***********************************
-Merhaba Faruk.
-Merhaba.
-Zihnin biraz dağınıkmış doktor öyle söyledi. Bu arada ben ablan.
-Abla! Birine seslenmeye o kadar açım ki bu bilginin doğruluğunu sorgulamayacağım. Şaka şaka. İnandım tabi ki. Bu arada sen çok güzelsin, ben kime benziyorum bu çirkinlikle. Sen anneme ben babama değil mi? Abla, sahi sana bir şey soracağım: “Unuttum nasıldı annemim yüzü”