Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Tercüman Recep
Her şey, bir iş görüşmesinde bana sorulan, "İngilizce biliyor musunuz?" sorusuna verdiğim "Evet" cevabı ile başladı. Bu sayede bir otelde güvenlik görevlisi olarak işe başladım. Garip olan ise benim İngilizce bilmiyor oluşumdu. Hem güvenlik görevlisine İngilizce niye lazım olsun ki? Ortaokul ve lisede altı yıl boyunca İngilizce dersi görmüş olmama rağmen, İngilizce seviyem, "What is this? This is a pencil" dan öteye gidemedi ve ben bu bilgileri hiçbir yerde kullanamadım. Hiçbir yabancı turist yanıma gelip de, elindeki kalemi gösterip, "What is this?" demediği için benim "This is a pencil"larım hafızamda boşuna yer işgal etti. Daha böyle hafızamda muhafaza ettiğim ve bir gün gelir de kullanırım diye düşündüğüm How old are you'lar, Where are you from'lar, I am from Tokyo'lar var. Bir gün deniz kenarında gezerken bu bilgileri pratikte kullanmak istedim. Kıyıya gelen dalgaları ayağıyla savuşturmaya çalışan turuncu saçlı bir adamın yanına gidip, "Where are you from?" dedim. Adam Artvinli çıktı. Hem de "I am from Artvin" demedi. "Artvinliyim gardaş!" dedi. İngilizce pratik yapma hevesim kursağımda kaldı. Ne vardı yani, "I am from England" deseydi de, ben de ona, "How old are you?" deseydim. Adamla İngilizce konuşmak nasip olmadı. Bizde Artvinli ile "Bu ülke çocuklarına İngilizce öğretemiyor"u konuştuk. Sorun sistemde miydi yoksa çocuklarda mıydı? Bütün suçu sistemde bulduk. O da benim gibi, İngilizceyi anlıyor ama konuşamıyormuş. Mesela "Where are you from?" dediğimde hemen anlamıştı. Biz galiba ülkece İngilizceyi anlayıp konuşamıyorduk. Bu duruma dertlenip üzerimize gelen dalgaları sistem farzedip tekmeledik. Sorun sistemdeydi galiba ama biz de İngilizce öğrenmeye pek gönüllü değildik. Lisede şeker gibi bir İngilizce öğretmenimiz vardı. Hoca, biz İngilizce öğrenelim diye çok uğraştı. Sonunda sistem onu da yedi. Okulda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmeni olmadığı için, adamcağız her iki derse de girmek zorunda kalıyordu. Böylelikle İngilizce ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenimiz oluyordu. Zaman zaman dersleri karıştırıp Emeviler'i anlatırken Simple Present Tense'e geçtiği de olurdu. Hatta bazen Din Kültürü dersine girip, "Good moorning class" der, biz de ona karşılık olarak "Aleyküm selam hocam" derdik. Otelde güvenlik görevlisi olarak çalıştığım üç gün boyunca İngilizce bilmiyor oluşum anlaşılmadı. Üçüncü günün sonunda otelin müdürü beni odasına çağırdı. Otel müdürü fiziki olarak tıknaz yapılı, zihni olarak ise cahil bir adamdı. Bu şartlar müdür olmasına yetiyordu galiba. Odasına girdiğimde müdürün masasının sol tarafındaki sandalyede, iri yarı bir adam oturuyordu. Adamın giyiminden turist olduğunu anladım. Tıknaz müdür " Recep gel bakalım, şu adamın derdi neymiş anla?" dedi bana. O an, İngilizce bilmediğimi söylesem başıma hiçbir iş gelmezdi belki ama böyle bir itiraf ile hem yalanım ortaya çıkar, hem de işimden olurdum. Bunları çok da düşünmeye fırsatım olmadı. Bir şeyler söylemek için sabırsızlanan turist yüzüme bakıyordu. "Yes" dedim. Benim 'evet' demem ile birlikte turist, ellerini kollarını sallayarak İngilizce olarak uzun bir cümle kurdu. Kurduğu cümlenin tek kelimesini bile anlamadım. Sustuğu için sözünün bittiğini anlayıp, " okey" dedim. Bizim müdür açıklama yapmam için gözümün içine bakıyordu. " Müdürüm oteli çok beğenmiş. Teşekkürlerini bildirmek için odanıza gelmiş." dedim. Turistin oteli beğendiğini duyan müdür koltuğunda kubararak, "Sen de ona teşekkür ettiğimi söyle," dedi. Turiste dönüp işaret parmağımla müdürü göstererek, " He thank you very much" dedim. Adamın yüzünde şaşkın bir ifade oluştu. Ardından yine anlamadığım kelimeler döküldü ağzından. Bu kez konuşması hararetliydi. Açıklama bekleyen müdüre döndüm. "Ama yemeklerden memnun kalmamış" dedim. "Bizim aşçıya söyleyelim de güzel bir Adana kebap ikram etsin onlara," dedi. Artık ok yaydan, tren raydan çıkmıştı. Turiste döndüm ve "What is this? This is a pencil" dedim. Adam önce masadaki kalemlere, ardından müdüre ve sonra bana baktı. İçinde " crayz" geçen bir cümle kurdu. Galiba benim deli olduğumu söylüyordu. Bu sırada müdür turiste heceleyerek, "A-da-na Ke-bap" dedi. Ben, müdür ve turist garip bir üçgen oluşturmuş, birbirimize saçma sapan kelimeler söylüyorduk. Bu üçgenin tutarlı kişisi turist, masum kişisi ise hiçbir şeyden haberi olmayan müdürdü. Garibim müdür, "Adana Kebap" dedikten sonra gülmüştü bile. O esnada, sonradan adamın eşi olduğunu öğrendiğimiz bir kadın içeri girdi. Eşine bir şeyler söyledi. Adam da hem beni hem de müdürü göstererek ona bir şeyler anlattı. Sonra kadın, müdüre bir şeyler söylüyordu ki, müdür sözünü kesip eliyle beni işaret edip, "Recep Bey'e söyleyin. O İngilizce biliyor" dedi. Garip bir şekilde İngilizce bildiğim için gururlandım. Gururum kısa sürdü. Bu kez kadın bana dönüp bir şeyler anlattı. Arkasından adam da bir şeyler söyledi ve içinde anladığım tek kelime yine "crayz" idi. Galiba kadına benim deli olduğumu söylüyordu. Müdür bana " Neler oluyor Recep?" deyince müdüre "Çarşaflar da çok pismiş" dedim. Müdür de " Söyle otelimize çamur atmasınlar" dedi. Kadının yüzüne yüzüne "Simple Present Tense" dedim. Ama bunu öyle bir ifade ettim ki, müdür "Otelimize çamur atmayın," dediğimi sandı. Benim Simple Present Tense'm adamın zoruna gitmiş olacak ki oturduğu yerden el kol hareketi yaparak bir şeyler söyledi bana. Ona da table ile başlayan ve january, february ve march ile devam eden bir cümle kurdum. Kadın şaşkın şaşkın bana baktı ve ardından müdüre parmağını sallayarak bir şeyler söyledi. Müdürü korumak adına " Where are you from? I am from Japan" dedim. Bunun üzerine kadın kafasını sallayarak odadan dışarı çıktı. Müdür bana "Neler oluyor Recep? dedi. Bir bilseydim neler olduğunu? "Oteli sevmemişler, şikayet edeceklermiş" dedim. Müdür adama dönüp, "Beğenmiyorsanız çıkıp gidin Hemşehrim!" dedi. Sonra bana dönüp çevir anlamına gelen bir işaret yaptı. Adama döndüm, saturday ile başlayıp ağzıma ne gelirse söyledim. Galiba araya iki kelime de İngilizce küfür sıkıştırdım. Adam masaya yumruğunu vurup kapıya doğru yöneldi. Masaya yumruk vurulması bizim tıknaz müdürü sinirlendirdi. Kendisinden beklenmeyen bir çeviklik ile turistten önce kapıya doğru koştu ve kapıyı kilitleyip anahtarı cebine koydu. Ayak uçlarında yükselip adamın yakasını tuttu. Adam bizden oldukça iriydi. Yakasına yapışan müdürü tuttuğu gibi masanın üzerine fırlattı. Müdür gövdesi ile masanın üzerindeki eşyaları süpürüp arka tarafa düştü. Bu sırada güvenlikçi olduğum aklıma gelip adama saldırdım. Adam bir yumruk darbesiyle beni kapıya doğru yuvarladı. Masanın altından çıkan müdür adamı bacaklarından tutup sallamaya çalışıyordu ama bacak sabitti ve sallanmıyordu. Sallanan bizim müdürdü. Adam bu kez de onu kapıya doğru yuvarladı. Yerdeydim, beni ayağa kaldırıp müdürün üstüne fırlattı bu kez. Sonra gelip müdürü ayağa kaldırdı ve halının üzerinde yuvarladı. İki kişi bir olmuş adamdan dayak yiyorduk. Adam beni döverken müdür dinleniyor, müdürü döverken ben dinleniyordum. Adam bizi dinlendire dinlendire dövüyordu. En son müdürü ayaklarından tutup baş aşağı çevirip silkelemeye başladı. Silkelenmenin etkisiyle müdürün cebindeki anahtar masanın altına düştü. Ayakları havada, kafası halının üzerinde olan müdür "Şuna söyle de dursun artık" dedi. Ben, hafızamdaki İngilizce kelimeler ile böyle bir cümle kuramayacağım için sustum. Benden umudunu kesen müdür, yediği dayağın etkisiyle İngilizce'yi sökmüş ve adama " stop, stop!" diye bağırıyordu. Müdürün stop'undan sonra insafa gelen adam onu bırakıp beni havaya kaldırdı ve kendimi tekrar masanın altında buldum. Yerim rahattı. Kararlıydım ve buradan çıkmayacaktım bu kez. Her şey müdürün hatası değil miydi zaten? Kapıyı kilitlemese kaçabilirdik. Şimdi yesin dayağını. İçeride olan gürültüyü duyan otel çalışanları kapının önüne gelmiş ama kapı kilitli olduğu için içeri giremiyorlardı. Bir ara ben masanın altındayken müdürle göz göze geldim. Demek ki adam bizim müdürü yine baş aşağı çevirmişti. Müdürden cılızca " Recep" diye bir ses duyuldu. O sırada elime kapının anahtarı denk geldi. Anahtarı alıp, ağır bir şekilde masanın altından sürünerek çıktım ve emekleyerek kapıya doğru yöneldim. Bizim müdür adamdan yumruk yedikçe "Oh my God, oh my God" diyordu. Şaka maka adam döve döve bizim müdüre İngilizce öğretiyordu. Benim kapıyı açmam ile birlikte çalışanlar içeri girip adamın elinden müdürü zorlukla alıp koltuğuna oturttular. Ardından adamı dışarıya çıkardılar. Koltukta oturan tıknaz müdürün kravatı yakasında büzüşmüştü. Bir yandan eliyle kravatını düzeltmeye çalışıyor, bir yandan da "adamı içeri sokmayın" diyordu. Çalışanlar beni yerden kaldırıp sandalyeye oturttu. Hiç konuşmadan uzun bir süre müdürle bakıştık. Aşçı içeri girdi ve turistlerin derdini anlattı. Meğer adamların odasında sular akmıyormuş. Müdür, "E o zaman adam gibi söyleselermiş ya. Ne diye yemekleri, çarşafları katıyorlar," deyip bana baktı. Ben de başım ile onayladım. Aşçı çıktıktan sonra odada müdürle baş başa kaldık. Müdürün gözü odanın içindeki kameradaydı. " Benim şu görüntüleri kimse görmeden silmem lazım Recep," dedi. Ben de " Silin müdürüm. Allah muhafaza YouTube'a düşersek tıklanma rekorları kırarız" dedim. Müdür güldü ve "Güldürme Recep! Çenem ağrıyor" dedi. Gülünce fark ettim, ön dişlerinden birisi eksilmişti.
··
2 artı 1'leme
·
8,5bin görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Kahkaha atarak okudum. Elleriniz dert görmesin. Bir bu kadar daha olsa gene okurdum. En kısa zamanda müdürün ve Recep'in "İngiliççe" öğrendiğini görmek istiyorum. Bu arada görüntüler silindi mi, yoksa YouTube'a düştü mü? Devamını merakla bekliyorum :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim Sultan hocam. O kadar dayak yedikten sonra silmiştir herhalde. :)) Teşekkür ederim yorumunuz için
5 sonraki yanıtı göster
Lal okurunun profil resmi
Önce ufak bir tebessüm oluştu okurken, sonra okudukça tebessum büyüdü yüzümde. Derken baya baya sesli gülmeye başladım ve sonuna yaklaşırken gözümden akan yaşı silerek gülüyordum. Buna çok ihtiyacım vardı. Kaleminize sağlık. Teşekkür ederim kahkahalar için ...🙏
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim güzel yorumun için. Beğenmene sevindim.;)
Sümeyra Özat okurunun profil resmi
Mustafa hocam başlık bile "Tamam ya, bu bir
Mustafa A.
Mustafa A.
klasiğidir." dedirtiyor. Yine yurdum insanı karakteri üzerinden yurdum sorunlarını, isabetli göndermelerle kaleme almışsınız. Tabii bunu yaparken şahsınıza münhasır mizahi çizginizi yine ön planda tutmayı ihmal etmemişsiniz. Hikâyeleriniz, aslında hepimizin kendi içinde bir parça yurdum insanı taşıdığı gerçeğini itiraf ettiriyor bize. Söz gelimi hangimiz okurken Tercüman Recep ve Artvinliyle birlikte tekmeler savurmadık 'dalgalara' ? Son olarak yoruma, milletçe ingilizce ortalamamızı gösterdiğine inandığım çok güzel bir yabancı parça bırakarak sözlerimi noktalıyor ve kaleminiz daim olsun diyorum. youtu.be/xwKLbyDpAFw
Mustafa A. okurunun profil resmi
Yorumun kitap incelemesi gibi olmuş, teşekkür ederim güzel sözlerin için. Çoğunu iltifat olarak kabul ediyorum.:)) Kapıcı İzzet de sevdiğim, zaman zaman dinleyip hüzünlendiğim bir parçadır.:)
4 sonraki yanıtı göster
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
Harika bir öykü.. Okudum bitti ama tebessüm devam ediyor.. Kalemine sağlık hocam.. İyi de ‘water’ da pencıl kadar klişe ingilizce örneklerden biri derslerde.Bu Recep o esnada bir sonraki ders saatindeki ödevi sıra altından yapmakla meşgul olabilir..Sistemi yapanlar da Recep gibi insanlar..Sistem biziz ey Recepler diyesim geldi:))
Mustafa A. okurunun profil resmi
Table ile başlayıp aklına ne gelirse söylemiş ya, muhtemelen water'ı da oraya sıkıştırmıştır hocam.:)) Beğenmenize sevindim. Teşekkür ederim.
Girişimcilik Durağı okurunun profil resmi
Tebrik ederim hocam gayet başarılı bir anlatım olmuş içimizden biri Tercüman Recep 👏👏👏
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.;)
Mustafa Kemal Baba okurunun profil resmi
Gençliğim geldi aklıma :) hiçbir mesleki diplomam olmadığı halde bir sezon Teknik Servis olarak çalışmıştım :)) elektrik gidip geldikten sonra bazı odalarda ışık sistemi devreye girmiyordu. Yapılacak şey kapı kartını çıkarıp 20 saniye beklemekti. Ama ben sanki ciddi bir arıza varmış gibi kabloların vidalarını gevşetip tekrar sıkarak tamir etmişim gibi yapıyordum :))) İngilizler teknik bilgime hayran kalıp bahşiş veriyorlardı :)))
Mustafa A. okurunun profil resmi
Bu da iyiymiş. Bundan da bir hikaye yazılır😅
5 sonraki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Muhteşem, muhteşem, muhteşem... Mustafa Hocam yine harika yazmışsınız :)) Bu kalem harcanmamalı, artık yeter! Beni bilirsiniz, bedavadan da kitap gönderse yazarlar, kitabı kabul etmem. Çünkü okumayacağımı bilirim. Ama mesela bu sitede kitap çıkaran Hakan Sarıpolat’ın kitabını hür irademle alıp okuyacağım. Kalemini çok beğeniyorum çünkü... Umarım günün birinde sizin de bu öykülerinizi bir kitapta okuma şansımız olur. Mustafa hocam bak gerçekten çok iyisin. Benim diyen öykücüler yazamaz bunları. Keşke tanıdığım birileri olsa da size yardımcı olabilsem... Adettendir, elinize sağlık, wash your hand :))
Mustafa A. okurunun profil resmi
:)) Sizin gibi kıymetli okurların yorumları değerli benim için. Kitap, şu an için uzak bir hayal. Kendimi daha yeterli hissetmiyorum ama ilerisi için düşünmüyor değilim. Sağolasın. Yazdığın bu güzel yorum için teşekkür ederim Semih.:))
CEYLAN okurunun profil resmi
Tebessümle okumak var kahkaha ile okumak var. İkincisi çok zordur benim için. Ve bu metni okurken kahkaha attım. Harikaydı. Hep yazın hocam 👏
Mustafa A. okurunun profil resmi
Mutlu oldum yorumuna. Çok teşekkür ederim.:))
Liliyar okurunun profil resmi
Ahahaha çok güldüm. :)) Sistem, Recep gibilerini üretme sistemi yalnız. Bizim Amerikan Ingilizcesi, Ingiltere Ingilizcesi, Seçmeli Ingilizce diye üç farklı dersimiz vardı. Yetmezmiş gibi fen bilgisi ve matematik derslerimiz de ingilizceydi. Tek kelime Türkçe konuşamazdık derste, anlamadığımız kısmı sorarken bile. :)) Okul çıkışı servis beklerken, ertesi günün ödevlerini nasıl bitireceğimizi düşünürdük kara kara. Kabusumuz bile ingilizceydi. 😅😅 Öykü olarak iki tür öykü okumayı çok seviyorum. Birincisi; içinden çıkamadığım, kolumu kanadımı bağlayan öyküler. Ikincisi; böyle su gibi akan, zorlamasız güldüren, insana nefes aldıran öyküler. Seninki ikincisine birebir uyuyor. Gülerek okuduklarımı hiç unutmuyorum. Çok başarılıydı. :) Kalemine sağlık. :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
Sistem Recepler, Mustafalar için acımasız. Liliyarlar şanslı demek ki.:))) Ortak yönümüz İngilizce'nin hepimiz için kabus olması. Senin mizah sevdiğini biliyorum. Beğenmene sevindim. Güzel yorumun için de çok teşekkür ederim.:)
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
39 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.