Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

544 syf.
4/10 puan verdi
Kendine Ait Bir 'Ada'
Kitabı bitirir bitirmez hızlıca incelemelere göz attım ve 'acaba aynı kitabı mı okudum?' diye düşündüm. Romanın bende bıraktığı zayıf intiba ve tatminsizliğe karşı romanın mükemmelliğini vurgulayan; "40 yıllık hayalin 5 yılda yazıya dökülüşü" bilgisi başta olmak üzere, kurgu, romana yedirilen tarih, karakterler gibi unsurlar üzerinden kitaba ve yazarına yüksek dozda takdir ve beğeni cümleleriyle, kitapların arka kapağı gibi birbirinin benzeri incelemeler mevcuttu. Veba Geceleri hakkında çeşitli blog ve kitap sitelerindeki bu yorumları yapmanın ancak sathi bir okumayla mümkün olabileceğini düşündüm, çünkü biraz bol keseden savrulmuş gibi görünen yorumların gölgesinde roman, zayıf kurgusu, zaman geçişlerindeki arka plan eksikliği, fazla tekrarları ve veba gibi yıkıcı bir evrensel problemin psikolojik yıkımının karakterlere yansıtılmaması gibi eksiklerle birçok açıdan vasatın altında kaldı. Benim Adım Kırmızı ile başladığım OP yolculuğu, benim için ilk ve son durak olmuştu. Roman, kurgunun ikinci planda olduğu o dil ve simgeler oyunuyla öne çıkıyordu, nesnelerin ve insanların konuşturularak, 'yazarak resim yapmanın örneği'yle, OP'nin en bilinen alegorik romanıydı. Yine bu kitaba göre hacmini fazla bulduğum içeriğin yarısında 'ne zaman bitecek' diye sayfalarını çevirmeme rağmen okurların iyi yöndeki takdirini anlayabiliyordum. Sapla samanın birbiriyle karıştırılmadığı dilsel bir ziyafet sunuyordu sıkı OP okuruna. Ne söylediğimizi biraz da nasıl söylediğimiz belirliyorsa, büyük bir emeğin ürünü olduğu besbelli o bilgi ağının hacmi, ‘söylenenin nasıl’ olduğuna iyi bir cevap veriyor ve bununla birlikte ‘söylenilenin ne’ olduğu arada kaynayıp gidiyordu. OP romanlarındaki anlatım gücü ve kültürlerin harmanlaşmasıyla oluşan çok seslilik ve beraberinde gelen 'ötekiye bakış', yazarın her kitabını dört gözle bekleyen kitlesi için beğenilme etkenlerden bazılarıdır. Bir diğer OP okuru ise, romanlarındaki anlatım ve araştırma becerisini takdir etse de birbirinin aynı metinlerin anlam yoksunluğunu fark eder. Ve tüm vasatlığı görebilen bir diğer okur kitlesiyse 'nobelli' bir ismin zayıf bir romanla yan yana gelemeyeceğini, OP lobisinin hangi konuda yazsa, "mükemmel, harika, efsane" olarak nitelediği marketing etkileşimine maruz kalarak olumsuz bakış açısını açığa vurmaktan çekiniyor oluşudur. Yani popülerliğin öznel düşüncenin önüne geçmesi gibi bir durum söz konusudur burada. Bu üçüncü grup okurunun OP kitlesi arasında azımsanamayacak kadar fazla olduğunu düşünüyorum. Doğu Akdeniz'deki hayali bir ada etrafında, Sultan Hamid dönemini konu almasıyla tarihi bir roman Veba Geceleri. Gerçek-hayali karakter ve mekanlar içe içe yer alıyor romanda. Tarih kitaplarının devr-i istibdat diye nitelediği Abdülhamit dönemine bakış atarken -Batı kaynakları ışığında yazılmış metinlerin ağırlığı mevcut- Tanzimat etkisini de alternatif tarih moduyla görebiliyorsunuz. Bu noktada OP'nin ideolog tarafını eleştirecek değilim ama işbu romanın bir ideolog imzasıyla yazılmamış olduğunu söylemenin abes kaçacağı okuyanlarca görülecektir. "O ne bir ideolog, ne bir gazeteci... o bir romancı" diye devam eden ve arka kapağa monte edilen The New York Times yazısı tam da bu kitabın içeriğiyle net olarak çelişmektedir. 1901 Osmanlı'sında patlak veren veba salgınını ve bu çevrede gelişen siyasi ve toplumsal noktaları (günümüz yansımasıyla) konu alıyor roman. Öyle ki, Pamuk, bir kurmacayla tarihsel kimliğini bu romanda konuşturmuştur, diyebiliriz. Ada, Devlet-i Aliyye’deki yoz ve açmazlığın bir yansıması olageliyor; Ramiz, Vali Paşa, Dr. Nuri, koyun gördüğünde canavar zannedip korkacak derecede hapishane hayatı yaşadığı söylenen şehzadelerin, korku imparatorluğunda birer hapishane hayatı yaşadıklarının altı çiziliyor çok kez. Abdüihamit’in baskı devrini ısrarla vurgulayan satırlar, yine dönem içinde meydana gelen tarihi olay ve dönemeçleri, bilerek veya bilmeyerek ıskalıyor. Babıali’nin söz sahibi olduğunda ülkenin ne gibi sonuçlarla karşı karşıya kaldığı, dahası imparatorluk içindeki gayrimüslim tebaanın milliyetçi isyanlarla hak talep etmelerinin önünü açmalarını sağladığı gibi meydana gelen yıkıcı sonuçlar bir materyal olarak yer bulmuyor. ‘İstibdat’, 'tek yönetim' deniliyor ama bu kelimenin etrafında neler olup bittiğini göremiyorsunuz. “Sen Abdülhamit’i savundun!” cümlesine uzak olmayan bir kahvehane ideoloğu buluyorsunuz metinler arasında… Pamuk’un 100 küsür yıl öncesini günümüz salgın dönemine metonomi ve gönderme yaparak anlatması açıkçası kitabın gerçekçiliğine olan inancımdan soğuttu diyebilirim. Bu karakterleri hissetme duygumu kaybettirdiği gibi, Pamuk’un hayal dünyasında çiziktirdiği tarihi de katlanılması zor kıldı gözümde. Vasat tarih metinlerinin rücu edişini tekrar tekrar okuyor gibiydim. Dolayısıyla merkeze götüren olay merakımı, cümlelerin tadına varabilmek için gevşettim; fakat buradan da istediğim hazzı alamayınca roman benim için çıkmaza girdi. Yazarın gazeteci kimliğinin romanlarına yansıyan araştırmacılığını ve mevzubahis konu hakkında en geniş detaylara varan derin bilgisinin romanlarında yer buluyor oluşunu her OP okuru gibi ben de gözlemliyorum ama bu romanın benim gözümde iyi olması için tek başına yeterli bir sebep olmuyor. Bir belgesel çekildiğini düşünün, o belgesel dini, siyasi ve coğrafi konularıyla anlatıcı tarafından geniş bilgi yelpazesiyle izleyiciye aktarılsın. Ama çekilen belgeselde bölge halkının görüşlerine yer verilmesin ve anlatıcı kendi düşünce ve bilgi ağıyla belgeseli anlatıp bitirsin. Böylelikle izleyicinin birinci ağızdan duymak istediği bilginin eksik kalacağı açıktır: Anlatıcı başlar ve bitirir. Pamuk’un bu romanında, vebanın kırdığı ada karakterlerinin psikolojisini konuşturmaması ve dolayısıyla okura duygunun geçmemesi benzer bir etkiyi oluşturuyor dikkatli bir okur için. Veba konulu bir roman okuyorsam, bu duygu ve psikolojik buhranı satırlarda hissedebilmeliydim, usta bir romancının salgın ortamını anlattığı bir romanda, yapması gereken ruhsal tahlilleri görebilmeliydim, ki dünün siyasi tarihini bir ucundan günümüze benzeten yazarın aynı şekilde bugünün koronavirüs günlerini yaşayan biri olarak ‘dün’ kurgusunda gösterebilmesini beklerdim. Ağzı sonuna kadar açılan tüm bilgi deposu ve tasvirlere rağmen dönemi, adayı ve karakterleri orijinal bulamadım ve dolayısıyla gözümde canlandıramadım. Evet, Tanzimat etkisini çok sesli bir adaya taşıyor yazar, çeşitli siyasi figürler burada konuşturuluyor; Ermeni, Rum, Çerkes, Yahudi, Polonyalı gibi etnik kökenlerin bir arada olduğu bir ortam oluşturuyor. Tarlabaşı’nın sokak ve caddelerinde olma izlenimine kapılmamız isteniyor. Ancak ne Polonya'lıyı bir Polonyalı gibi, ne Ermeni'yi Ermeni gibi kabul edebiliyorsunuz. Onların farklı yaşam ve kültürleri yansıtılmadığından size geçmiyor. Anlatıcının gazetelerin siyaset köşesi yazarı gibi olayları sarıp sarıp önünüze koyduğunu gözlemliyorsunuz. Veba Geceleri, kurgunun içinde kendimi bir türlü hissedemediğim, atmosfer ve derinlikten yoksun, tıpkı kapak resmindeki gibi çiziktirilen roman karakteriyle çevrili bir roman görünümünde oldu benim için. Romanın giriştiği alternatif tarih yetmemiş gibi onun getirisi olduğu alt mesajıyla kadercilik, doğru ve bid’at, tekke ve tarikat meseleleri de araya sıkıştırılmış. Üstad-ı Azam Pamuk, kaderin ne olup olmadığını göstermiş okuruna. Müslümanların her şeyi Allah’tan bekledilerini, teknik ve bilimlerde adım atamayışlarını bu sebebe bağlaması bir yana, Sherlock Holmes vurgusu altında adalet mekanizmasına gönderme yapmış. Dr. Nuri ve Abdülhamit, bir cinayeti tümevarım yöntemiyle Avrupai tarzda çözerken, Vali Paşa tümdengelim yöntemiyle, zorbalık ve zorlukla (adaletin işlediği) meseleyi çözmeye çalıştığı anlatılmış. Susturulan ve hapse atılan muhalif gazeteciler ile demokrasi yokluğu işaret edilmiş. Jurnalci ve hafiyelerin oluşturduğu baskı ortamından (polis devleti) çokça değinilmiş, vs vs… Tüm bunların ötesinde karantinayı delen hacılar(!) -ki günümüzdekiyle büyük bir tesadüf olmalı- her şeyin sorumlusudur onlar; hristiyanlardan daha az kültürlü, zaptedilmesi daha güç olan topluluk izlenimindedirler. Minik bir Doğu Akdeniz adasına salgın nasıl ulaştı derseniz Hicaz yoluyla, hacılar salgının Osmanlı'daki dağılım merkezi olmuştur. Bu kadarı yetmez. tekke ve tarikatlar, hurafeler, şeyh efendiler, salgını muska satarak kazanç kapısı yapan hocalar ve benzerleri de madalyonda eksik kalamazdı. Türkiye’de her 10 sekülerden 11’inin dem vurduğu meselelerin bir yazar bakış açısıyla altı doldurulmadan ısıtılıp konulduğunu görüyorsunuz sadece. Zaten bildiğimiz ve duyduğumuz şeylerin kopyalanmış kalıplarının sunulması romandan puan kırmak için bir nedendi. Bu satırları yazarken ideolog Pamuk’u eleştirdiğim düşünülmesin, asıl ifade etmeye çalıştığım, yazarın siyasi görüşü değil, kendi adasını yansıtırken kullandığı kısır anlatım, okuru hikayenin içine dahil edecek gerçeklikten yoksun bırakması ve tercih ettiği materyallerin bir roman için aşırı yer kaplıyor oluşudur. Görülebileceği üzere noktalama hataları, anlatım bozuklukları, tuhaf kelime tercihleri göze batan bir diğer noktaydı, OP gibi romancı nasıl bu tür hataları yapar ya da YKY gibi yayınevi ayan beyan ortada olan bu hataları nasıl es geçer diye düşünmeden edemiyorsunuz. Veba Geceleri belki de 250-300 sayfa ebatında basılmış olsaydı elimdekinden farklı bir izlenimle ayrılabilirdim. Mesela Leo Perutz’un Leonardo’nun Yahuda’sı romanını okuduğumda kendimi Ortaçağ'ın sokaklarında hissetmiş, karakterlerin yeni tanıdığım bir insan gibi zihnimde yer tutmasını hayretle fark etmiştim. Üstelik Perutz daha az malzemeyle göstermişti bu tesiri... Musil, Günlükler’inde şöyle der: "Bir Dostoyevski ve Tolstoy sanatının bizleri kendine böylesine çekmesinin nedeni eserlerinin inandırıcı ve gerçekçi olmasıdır. Adı kulağa hoş gelen yetenekli bir edebiyatçının kaleme alırken ince eleyip sık dokuduğu yapıtı, içeriği inandırıcı olmadığı için bizi etkilemez." Bir kitabı bittiğimde ne anlamam gerektiğini mutlak suretle kendime soruyor değilim ancak 540 sayfanın ortalarına geldiğimde bu çetrefilli yolculuk, sonunda bana 'eee yani? dedirtti ve Benim Adım Kırmızı romanında olduğu gibi kabak tadı vermeye başladı. 5 yılda yazıldığı söylenen romanın 4'te 1'lik kısmı sanki 4.5 yılda yazılmış, geriye kalan metinler 6 ayda alelacele kaleme alınmış gibiydi. Hikaye içinde beliren hikayenin asıl hikayeyi tamamlayamadan saptırması bütünselliği bozan bir noktaydı. Anlatıcının bu devreye girişlerinde 40-50 yıl sonrasını, hatta günümüzü doğrudan işaret etmesi kurguyu baltalayan bir tercihti bana kalırsa… Olay geçişlerinde neyin ne olduğuna, nasıl geliştiğine yer verilmemesi okurlar tarafından fark edilecektir. Mesela Kolağası Kâmil adanın bağımsızlığını ilan ettiğinde olayların arka planını göremiyorsunuz. Bu fikir zihninde nasıl filizlendi, ne tür süreçlerden geçti ve ada halkının bu ilan karşısındaki tavrı neydi soruları yanıtsız kalıyor. Yani bunun siyasi arka planını göremiyorsunuz. Ada halkı o gemi bir gün gelecek der gibi bu durumu zaten beklenen bir şeymiş gibi karşılıyor. Adanın bağımsızlığından önce ve sonraki gelişmeler eksik kalarak bitiyor roman. Deep Blue adlı Bilgisayar dünya satranç şampiyonu Kasparov'u yenmişti ve bir yapay zekanın gücüne herkes inanmıştı. Günün birinde bir robot, içeriğinde depoladığı 500 kitaptan x konulu bir roman yazar ve bestseller olursa, kararım okumama yönünde olacak.
Veba Geceleri
Veba GeceleriOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20216,7bin okunma
··
3.176 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Ayşe* okurunun profil resmi
Sergen incelemen kitaptan daha iyi olmuş 🤓 bende kitabı beğenmeyenlerdenim, hatta 300sayfa okuyup yarım bıraktım. Öncelikle kitap kesinlikle 1900'ler etkisi bırakmadı bende de, ilk başlarda çok farketmedim ama ilerledikçe kitabı günümüzde geçen bir hikaye gibi okuduğumu farkettim. Kitapta vebanın sadece ismen geçtiğini, vebanın çok yüzeysel işlendiğini hissettim. Vebadan ölen kitleleri okumak yerine bolca üstünkörü saray entrikası karalanmış bu benim hoşuma gitmedi. Veba Gecelerinin içi doldurulamamış gibi hissettim. Tarihsel kısmı eleştirebilecek nitelikte tarih bilgisine sahip değilim ama kitap roman çehresine sahip tarih kitabı gibiydi, uzun uzun tarihi metinleri okumak açıkçası beni çok sıktı, bir süre sonra kitabı roman gözüyle görmemeye başladım. Bir çok yönüyle zayıf ve bence de başarısız bir eser, ben hayal kırıklığı yaşadım. İncelemene çoğunlukla katılıyorum, fikirlerini okumak güzeldi, ağzına sağlık.
Esra okurunun profil resmi
Bende Orhan Pamuk ile Kırmızı Saçlı Kadın romanıyla tanışanlardanım. O an karar verdim bir daha Orhan Pamuk kitabı okumayacağıma. Belki de biraz önyargılı bir düşünce bilmiyorum ama okunacak o kadar güzel kitap varken ve ömrümüz yetmeyecekken böyle bir düşüncede de olabilirim belki. Güzel bir inceleme olmuş teşekkürler.
Sergen okurunun profil resmi
Sanırım yanlış bir önyargı değil. Aslında reklamlara maruz kalana kadar benim de son OP romanımdı. Güzellemeleri dikkate almamam gerektiğini görmüş oldum.:) Ben teşekkür ederim.
Hayat Bu okurunun profil resmi
Kitabı beğenmeyenlerdenim. OP okumak isteseniz : Kara kitap ve Beyaz Kale okumalısınız. Livanelimsi tarihi kurgucuk tatları ve tartışılabilir yazarlıklar. OP : ÖP + YAZ
Sergen okurunun profil resmi
Kara Kitap belki bir ihtimal, teşekkür ederim.
Murat kartal okurunun profil resmi
Bu kitap pişmanlıktır.
Sergen okurunun profil resmi
Kesinlikle. Tek cümleyle böyle açıklanabilirdi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.