Gönderi

Ziya Gökalp 1915'te kaleme aldığı “Vatan” başlıklı şiirde tamamen başka bir telden çalmaktaydı. Onun derdi, ezanın maneviyatı değil, dilidir. Gökalp vatan ile dili özdeşleştirdiği şiirinde şöyle düşünür: Madem dilimiz Türkçedir, ibadetlerimiz, hatta Kur'an da Türkçe olmalıdır. Yahya Kemal, 1922 yılında âdeta gelecekte olacakları sezmiş gibidir. 10 yıl sonra uygulamaya geçirilecek olan Ziya Gökalp'in “Türkçe ezan” hakkındaki tehlikeli görüşlerine nazire yazarcasına, makalesini şu iç burkucu cümlelerle noktalar: Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle ye. tişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlamayacaklar. Yahya Kemal'in o anlamlı “Ezansız semtler” başlıklı yazısı bana Türkiye'de 1932”de başlayıp 1950” de sona eren 18 yıllık ezan fetretini hatırlatır. Hatta neredeyse bu fetret tehlikesine karşı yazılmış izlenimi verir. Şairin “Ezansız semtler” dediği Frenk (Batılı) hayat tarzının hâkim olduğu yerlerde yaşayanlar, “anne millet”in kucağından ayrılıp başka, “biz”e yabancı bir yola girmişlerdir. Ancak ezanlı semtlerde doğan neslin, hafızalarında da olsa o manevi varlığı yaşatmaya devam ettiği içindir ki, günün birinde milletin kucağına geri dönüş imkânları mevcuttur. Asıl üzülünecek nokta şudur ki, bir sonraki nesil böyle bir imkândan mahrum kalacaktır.
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.