Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

100 syf.
·
Puan vermedi
"Büyümez ölü çocuklar."
İnsanlığın icat ettiği ve kullandığı en yıkıcı silah: Atom bombası.
Albert Einstein
Albert Einstein
II. Dünya Savaşı henüz başlamadan önce atomun parçalanmasının çok ciddi sorunlar doğuracak büyük ve yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu konusunda tüm insanlığı uyarmıştı. Ama insanlık
Albert Einstein
Albert Einstein
'ın bu uyarısına kulak asmadı. 7 Aralık 1941. II. Dünya Savaşı henüz devam ediyorken Japon bombardıman uçakları Pearl Harbor (Büyük Okyanus'ta ABD'ye bağlı bir eyâlet.) limanını bombaladı. Bu sürpriz saldırıyı kimse beklemiyordu. Saldırının ertesi günü ABD resmi olarak II. Dünya Savaşı'na girdiğini ilan etti. II. Dünya Savaşı sırasında Japonya ve Nazi Almanyası müttefikti. ABD, Nazi Almanyası'nın elinde kendilerine ya da savaş sırasında herhangi bir ülkeye karşı kullanabilecekleri çok büyük bir kimyasal silah sakladığı inancındaydı. Bu inanç doğrultusunda, sessiz sedasız, 1942'de büyük bir atom bombası projesini başlattılar. Bu projeden kimsenin haberi yoktu. Tarihler bir yıl sonrasını, 1943'ü gösterdiğinde ABD, bazı Avrupalı fizikçilerle işbirliği yaptı ve bu iş birliği doğrultusunda atom bombasının yapım aşaması hız kazanmış oldu. 26 Mart 1945'de, Japonya'ya bağlı Okinawa Adası'nda, ABD ve Japonya arasında yüksek tansiyonlu bir savaş başladı. Bu savaşın ardından gözü tamamen kararmış olan ABD yönetimi atom bombasını kullanmak için kendince bir neden göstermiş oldu. Sovyet güçleri 30 Nisan 1945'te orta Berlin'deki komuta sığınağına yaklaştığında, Hitler intihar etti. Berlin 2 Mayıs 1945'te Sovyet güçlerine teslim oldu. Alman silahlı kuvvetleri batıda 7 Mayıs, doğuda da 9 Mayıs 1945'te koşulsuz olarak teslim oldu. Bu olaylar doğrultusunda Japonya - Nazi Almanyası müttefikliği son bulmuş oldu. Japonya II. Dünya Savaşı'na tek başına devam etti. Günler böyle geçip gider ve savaş asla durulmazken tarihler 26 Temmuz 1945'i gösterdi. ABD, İngiltere ve Çin Japonya'yı teslim olma konusunda uyarıyor, aksi takdirde büyük bir yıkımın Japonya'yı beklediğini söylüyordu. Ancak teslim olma şartları öylesine ağırdı ki, Japonya bu şartlara olumlu bakamadı. Buna rağmen Japon başbakanı Suzuki, 'Mokusatsu' (yorum yok anlamına gelir ama aynı zamanda görmezden gelmek, kaale almamak gibi anlamları da vardır) kelimesini kullandı. Uluslararası haber ajansları, dünyaya Japon hükümetinin bu bildiriyi 'yorum yapmaya değmez, aşağılayarak reddetme' şeklinde duyurmayı, böyle çevirmeyi uygun gördü. ABD yetkilileri Suzuki’nin tonundan ve bu açıklamadan son derece rahatsız olmuşlar ve atom bombası için çoktan düğmeye basmışlardı. 6 Ağustos 1945. Hiroşima'da her gün çalan saldırı sirenleri o gün çalmıyordu. Uzun zaman sonra saldırı sirenlerini duymadan uyanan yetişkinler dışarıya sevinçle çıkıyor, çocuklar oyunlar oynuyordu. Saatler 08:00'i gösterdiğinde Japon radyoları Hiroşima'ya bir bombardıman uçağının yaklaştığını duyurdu. Bu duyuruyu radyolardan işitemeyen dışarıdaki insanlar, ancak bombardıman uçağı görülebilecek bir konuma geldiğinde fark edebildiler. İnsanlar bunun önceki saldırılarda olduğu gibi normal bir bomba saldırısı olduğunu düşündüler. Kimse insanlığın icat ettiği ve kullandığı en yıkıcı silah olan atom bombasının kendilerinin sonunu getireceğini bilmiyordu. Saldırı Paul Tibbets'in komutasında, Enola Gay adlı uçak tarafından gerçekleşecekti. (Uçak adını Paul Tibbets'in annesi Enola Gay Tibbets'ten almıştır.) Bu uçaktan Hiroşima'ya atılan bombanın adı 'Little Boy', 3 gün sonra Nagazaki'ye atılan diğer bombanın adı ise 'Fat Man'di. Bomba şehrin 570 metre yukarısında kulakları sağır ve gözleri kör edecek şekilde patladı. Saldırı anında Hiroşima'da bulunan bir kişi anın ne kadar yıkıcı olduğunu şu cümleyle özetlemiş: "Sanki güneş gözlerimin önünde yere düşmüştü." Hiroşima'da ilk etapta 66 bin kişi ölürken 69 bin kişi yaralandı. 195 bin kişinin yaşadığı Nagazaki'de ise 39 bin kişi öldü, 25 bin kişi yaralandı. Yıl sonuna dek toplam ölü sayısı Hiroşima'da 135 bin, Nagazaki'de 75 bine çıktı. Ancak Japonlar, iki şehirdeki ölümlerin toplam 500 bine yakın olduğunu açıkladı. Bu saldırıdan sonra, Japonya teslim oldu ve II. Dünya Savaşı sona erdi. ABD Ticaret Bakanı'na göre, ABD başkanı Truman, bu olaylardan sonra büyük bir vicdan azabı çekmişti. "Truman, yüzbinlerce insanı bir anda öldürme fikrine katlanamıyordu. Sürekli kendi kendine "Onca çocuk... Onca çocuk!" diye söyleniyordu." 6 Ağustos 1945 sabah saat 8:15 civarında Hiroşima semalarında Japonların "B-san" (Bay B) olarak adlandırdıkları dev Amerikan B-29 savaş uçağının bıraktığı bombadan kurtulan Alman misyoner Wilhelm Kleinsorge, üzerinde ölümcül yanıklar oluşan insanların sığındığı nehrin kenarında gördüğü manzarayı şöyle anlatıyor: "Yaralılar sessizdi. Acıdan haykırmak ne kelime, kimse ağlamıyordu bile. Kimse şikayet etmiyordu... Çocuklar bile ağlamıyordu." Atom bombaları, konvansiyonel bombalar gibi yıkıcı etkisi dışında, ısı ve radyasyon tepkimeleri sonucu etki çapını daha da genişletti. Bombalar, çok sayıda insanın vücudunda başta kanser olmak üzere tedavisi zor şekil bozukluğu ve sakatlık gibi hastalıklara sebep oldu. Saldırıdan dokuz yıl geçmesine rağmen atom bombasının yaydığı radyasyon hâlâ çok güçlüydü. Saldırıyı canlı olarak atlattığını düşünen insanların çoğu kalıcı hasarlara ya da ölüme yol açan hastalıklara yakalanıyordu. Bombanın yaydığı radyasyondan etkilenen ve lösemiye yakalanan binlerce çocuktan yalnızca birisi Sadako. Sadako, annesinin tanımıyla 'koşmak için yaratılmış' bir çocuk âdeta. Annesi, Sadako'nun henüz yürümeyi bile öğrenmeden önce koşmaya başladığını söyler dururmuş. Heyecanlı, içi içine sığmayan bir çocuk bizim Sadako. Koşmayı çok sever, hatta okulun koşu takımında olan çalışkan bir sporcu. En büyük hayallerinden biri de bir gün okulun en hızlı koşucusu olmak. Fakat soğuk ve buzlu bir şubat günü, Sadako'nun hayatı yavaş yavaş değişmeye başlar. Sadako yine çok sevdiği koşusunu yaparken birden her şey etrafında döner. Bir sorun olmadığını söylese de, ayağa kalkmaya çalışırken bacakları titrer ve bu kez yere yığılır. Apar topar hastaneye götürülen Sadako, babası Bay Sasaki'nin onları koruması için dualar ederek yalvardığı o hastalığa yakalanmıştı. Lösemi. "Bay Sasaki, atalarına, ailesini atom bombasının yol açtığı, lösemi denen şu hastalıktan korumaları için yalvardı. Hiroşima'ya atom bombası atılmasının üzerinden dokuz yıl geçmiş olsa da, insanlar hâlâ bu hastalık yüzünden ölüyordu. Bomba, havayı insanların içinden uzun süre çıkmayan ve adına radyasyon denen bir tür zehirle doldurmuştu." Bir inanca göre, hastalığa yakalanmış her kimse, eğer kâğıttan tam bin turna kuşu yaparsa Tanrılar o kişinin dileğini yerine getirir ve sağlığına tekrar kavuşmasını sağlar. Sadako ilk başta bu inanca 'Bir kuş nasıl beni sağlığıma kavuşturabilir ki?' diye yaklaşsa da, arkadaşının önerisini bir umut olarak görür ve kâğıttan bin turna kuşu yapmaya başlar. Şizuko, gururla, "Seni iyileştirmenin bir yolunu buldum," dedi. "İzle!" Elindeki altın renkli kâğıdı, kocaman bir kare şeklinde kesti. Ardından bu kâğıt parçasını birkaç kez hızla katladı ve onu harikulade bir turna kuşuna çevirdi. Sadako'nun kafası karışmıştı. "Tamam ama kâğıttan bir kuş beni nasıl iyileştirebilir ki?" diye sordu. "Turna kuşlarıyla ilgili o efsaneyi hatırlamıyor musun?" diye sordu Şizuko. "Bin yıl yaşadıkları söylenir. Hasta biri kâğıttan bin tane turna kuşu yaparsa, Tanrılar o kişinin dileğini yerine getirir ve onu sağlığına tekrar kavuştururlar." Kâğıttan turna kuşunu Sadako'ya uzattı. "İşte, bu da ilk turnan." Günler günü kovalarken ve Sadako'nun hastalığı her geçen gün daha kötüye giderken Sadako asla umudunu kaybetmez ve turna kuşlarını katlamaya devam eder. Katladığı her turna kuşunu kardeşi hastane tavanına asar. Sadako'nun yüzlerce turna kuşu vardır. Ekim ayının sonlarına doğru Sadako hastalığı boyunca yaşayacağı en kötü günlere girmiştir artık. Gecesi gündüzüne karışıyor, doğru düzgün yemek yiyemiyor, hareket dahi edemiyordur. Sadako, uykuya dalmadan önce yalnızca tek bir kâğıttan turna katlayabilir. Altı yüz kırk dört kâğıttan turna. O kâğıttan turna, Sadako'nun katlayacağı son turna olacaktır. Toprak uğruna giden onca can, yıkılan onca aile, ev, bitmiş insanlık, tükenmiş merhamet duygusu...
Cemil Meriç
Cemil Meriç
'in dediğin gibi; "Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez." ve tekrardan eklemek isterim ki,
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
'ün de dediği gibi: "Ulus hayatı tehlikeye düşmedikçe, savaş bir cinayettir." Sadako umudun hikâyesi, çaresizliğin orta yerine açılmış bir filiz, savaşın acımasızlığına ağır gelen merhamet, en karanlıkta bile ışıl ışıl parlayan iki çift göz Sadako. O, bin turna kuşunu katlayamamış olsa dahi, her yıl 6 Ağustos'ta kutlanan Barış Günü'nde, Sadako'nun heykelinin altına binlerce kâğıttan turna kuşu bırakılır. Dilekler tutulur, her daim barış dolu bir dünya dilenir: "Bu bizim haykırışımız, Bu bizim duamız; Hâkim olsun dünyaya barış!" Sadako ve Kâğıttan Bin Turna Kuşu her ne kadar 'çocuk kitabı' kategorisinde olsa da, her yaştan insanın okuyabileceği ve fikrimce her insanın okuması gerektiği umut dolu bir kitap. "Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler." İncelememi
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
'in 'Kız Çocuğu' şiiri ile sonlandırıyorum. Umuyorum ki yüreğinizde her zaman barış duygusu hâkim olur. Okuyanlara, okumayı düşünenlere şimdiden güzel okumalar diliyorum. "Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler."
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
, Kız Çocuğu.
Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu
Sadako ve Kağıttan Bin Turna KuşuEleanor Coerr · Beyaz Balina Yayınları · 202110,4bin okunma
··
421 görüntüleme
temmuz okurunun profil resmi
II. Dünya Savaşı kısmı -kronolojik sıralamaya uygun olarak- tarihi sayfalardan, kanallardan, haber kaynakları vb. yerlerden alıntı. Ben yalnızca az da olsa kendi cümlelerimle düzenlemeye çalıştım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.