Ben şuna inanıyorum ki , üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız . Her hadisenin insanı eğlendirecek bir tarafı vardır . Aybaşında bakkal , verdiğimiz paradan memnun olmayıp kapıya dayanınca bizim hanım sinir nöbetlerine tutulur , halbuki ben bunda bile hoş taraflar bulurum . Bakkalın kapı aralığında nasıl hiddetle kasketini çıkarıp tekrar giydiğini , İstanbul şivesine uydurmaya çalıştığı dilinin nasıl dolaşıp anlaşılmaz hale geldiğini
seyreder ve düşüncelere dalarım .
Hayatta hiçbir şey bizim arzumuza tabi değildir . Gerçi bu bir felaket, lakin hilkat 12 bize bu felaketi hafifletecek bir vasıta da vermiş :
Etrafı çeşmi ibretle temaşa kabiliyeti ... Bazan çocuklara kitap parası kalmaz .. En büyüğü dayatıyor , gırtlağıma basıyor , ona vermeye mecbur oluyorum , fakat ötekilerin dördü de kız , ellerinden ağlamaktan
başka bir şey gelmiyor . Ben onları
karşıma oturtur , kitap dedikleri şeyin lüzumsuzluğuna dair vaaz ederim . Dersleri zihninize nakşedin , derim . Sonra benim bile ciddi kastetmediğim bu laflara onların nasıl inanarak kulak verdiklerini gördükçe hem gülesim hem ağlayasım gelir . Bu dairede de böyle : Birkaç kurnaz ve işbilirin yanında bir sürü de Allah'ın mübarek koyunları var ... Yaşamak ve yeryüzünde üç adımlık bir yer işgal etmekle mühim bir iş yaptıklarını
zannederler . Kimisi gençliğine mağrurdur ; kimisi ihtiyarlığına ve
tecrübesizliğine dayanıp böbürlenir ; kimisi eskiden neydim diye övünür ; kimisi ilerde neler olacağını ihsas ederek itibar kazanmak ister . Hepsi birden mahiyetini asla anlamadıkları
bu değirmenin içinde yuvarlanıp giderler ve kâinatın mihverinin
kendilerinden geçtiğini vehmederler .
Kimisinin de ihtiyarlıktan çenesi düşmüştür, benim gibi gevezelik edip
durur .