Gönderi

“Sonra yıllarca harıl harıl çalıştım ve kapıyı bir kez dahi görmedim. Bana daha yeni döndü. Dönmesiyle beraber, sanki dünyamın üzeri mat bir tabakayla kaplandı. O kapıyı bir daha asla görmeyeceğim düşüncesi fazla kederli, acı gelmeye başladı. Belki de fazla çalışmaktan mustariptim — belki de bu herkesin bahsettiği kırk yaş kriziydi. Bilemiyorum. Ama işlerin çaba harcamayı kolaylaştıran canlılığı kesinlikle söndü, hem de böyle bir zamanda —bunca yeni siyasi gelişme varken— çalışmam bu kadar elzemken. Tuhaf, değil mi? Ama yaşamı fazla meşakkatli, mükâfatlarını ise yanlarına yaklaştıkça fazla bayağı bulmaya başlıyorum. Kısa süre önce bahçeyi fazlasıyla istemeye başladım. Evet — ve onu üç kez gördüm.” “Bahçeyi?” “Hayır — kapıyı! Ama içeri girmedim!” Masanın üzerinden eğilerek bana yaklaştı; sesinde feci bir keder vardı. “Üç şansım oldu — üç! O kapı bana kendini bir kez daha sunarsa, yemin ederim gireceğim ve bu tozlu, sıcak dünyayı, bu beyhude temaşayı, bu meşakkatli abeslikleri terk edeceğim. Gideceğim, bir daha asla geri dönmeyeceğim. Bu sefer orada kalacağım... Böyle yemin ettim ama zamanı gelince — gitmedim.
Sayfa 99 - 100 - Duvardaki KapıKitabı okudu
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.