SEN BİR TARİHÇİ DEĞİLSİN ORHAN PAMUK3 puan verip yarım bıraktığım kitabın incelemesinde üzerinde duracağım konu haliyle kitabı neden beğenmediğim ve kitabın bende bıraktığı hisler ve izlenimler olacak. Öncelikle, kitabın yayınlanacağının ilk duyurulduğu anda beklentim epey yüksekti. O zamandan bugüne ise giderek düşmesine rağmen dikkate değer bir seviyede sabit kalmıştı. Bence Orhan Pamuk’un ilk hatası, kitabı belirlenen ilk tarihinde yayınlamayıp bir sene ertelemesi oldu. Her ne kadar reel hayatta karşı karşıya kaldığımız pandemiyi gözlemlemek istediğini belirtse de romanının hazırlık süreci için sarf ettiği, otuz senedir aklımda son beş senedir de yazmaktayım minvalindeki diğer bir açıklamasıyla tezat oluşturan bir tabloyu önümüze çıkardı bu rötar. En son dinlediğim konuşmasında bu sefer ticari kaygıların ve pandeminin okur psikolojine yapacağı muhtemel etkiyi gerekçe göstermiş olsa da bu, beni tatmin etmedi. Bir kere, pandemiyi anlatabilmek için ona maruz kalmak gerekmez, aynı şekilde nasıl uç bir aşk ilişkisini anlatmak için bu ölçüde aşık olmamızın gerekmemesi gibi. Gözlemi ve deneyimi önemsizleştirmiyorum kesinlikle ancak eğer bir durum veya olayı anlatabilmenin koşulu onu bizzat yaşamak ise bu roman fikrini otuz senedir zihninde taşımanın ne manası vardı, diye sorarım. Bir yazarı büyük yapan etkenlerden birisi de yüksek hayal gücüne sahip olmak ve bunun ürünlerini etkileyici bir bütün oluşturup ortaya koymak değil midir?
Romanın adını ve konusunu görünce tarihsel bir dokunun içinde geçeceğini anladık doğal olarak lakin benim bu konudaki beklentim, tarihsel içeriğin arka plan olması, haliyle odak noktasının edebiyat olmasıydı. Ancak, okuduğum ilk iki yüz sayfada ben ne bir roman okudum ne de bir tarihsel metin. Evet, yoğun tarihsel bilgi aktarımı mevcut hatta bilgi bombardımanı… Lakin, bu bir tarih kitabı olmadığı için atılan her bir bombadan sonra benim aklımda yazarın aktardığı bu bilgiler ne kadar gerçekle örtüşüyor sorusu oluştu ve internetten bunu kontrol ettim. Örneğin: Boxer Ayaklanması. Ancak, her bir aktarımdan sonra bunu yapmak hem de akıcılığı bu kadar düşük bir eser için bunu yapmak benim için yorucu ve yorucu olmasından öte gereksiz bir çabadır. Orhan Pamuk söylüyor diye aktarımları baştan doğru diye kabul de edecek değilim ve bundan daha önemlisi, eğer tarihi kurgunun, edebiyatın önüne bu kadar geçirmemiş olsaydı, bu araştırmaları yapmak zevkli olabilirdi ya da bunun yapılmasına gerek kalmayabilirdi; çünkü edebiyata, kurguya odaklanabilirdim.
Önceki paragrafın konusuyla alakalı diğer husus, Pamuk’un tarih bombardımanı içinde güncel politik atmosfere gereğinden fazla odaklanmış hissi veriyor olması ve yine bunu, bir edebiyat temelinde değil, salt kişisel politik görüşünü esas alarak icra ediyor izlenimi vermesidir. S.101’de 2017 yılında yaşayan (sanırım) bir tarihçi olan anlatıcının da dediği üzere “Kitabımız en sonunda bir tarih kitabı olduğu için …” sözünde de Pamuk bu izlenimi kasten üzerimize bırakmak istiyor. O halde, ben bu kitabı tarih eseri olarak okumalıyım ancak az önce dediğim nedenlerden dolayı neden bunu yapayım ki ben Abdülhamid dönemini okumak istesem, neden bir edebiyatçı olan Orhan Pamuk’un yazdığı bir kitabı tercih edeyim halihazırda bir sürü tarihçinin eserleri dururken? Bununla birlikte bu tarih aktarımları kurguya epey zarar vermiş. Tam, romandaki cinayet hakkında olsun gelişmekte olan salgın hakkında olsun bir şeyler okuyacağım derken bir anda anlatıcının ya da Pamuk’un tarih aktarımlarını, bu aktarım üzerinden güncel politik atmosfer hakkında vermek istediği mesajlarla karşılaşıyorum ve tüm kurgunun gidişatı aksıyor, bozuluyor; adeta Çorum’dan İzmir’e hareket etmişken Aydın’a gelmeden aniden yoldan sapıp Mersin’e doğru kontrolüm dışında direksiyonu kırıp soluğu bir anda alakasız bir şekilde Artvin’de almışım gibi. Sonra, kitabın adı bir salgın, veba ancak bu bir ana zemin değil, ana zeminin üstünde yükselen ikincil bir konu bile değil. Şu iki yüz sayfada salgın atmosferi hakkında ne izlenim ne his aldın diye sorarsanız, hiçbir şey derim size, net olarak. Üstelik, girişte de değindiğim üzere kitabın yayın tarihini ertelemesinin başlıca nedeni olarak pandemi şartlarını bizzat yaşayıp, gözlemlemek olduğunu söylemişti; eğer bu yaşanmışlıkların ve gözlemin sonucunda çıkan ürün bu ise bence Pamuk uzun bir tatile çıkmalı ve bu esnada uzun uzun gözlemler yapmalıdır.
Kurgudan ve içerikten devam edersem, adaya gelen Bonkowski Paşa’nın ölümüyle birlikte bir an için kurgunun en azından bir bölümüne cinayetin dahil olacağını düşünüyorken ilerleyen sayfalarda adada çok önemli bir kişi öldürülmüş mü buharlaşıp havaya mı karışmış yoksa hiç adaya gelmemiş mi belli değil. Çünkü bence Pamuk’un bu romanı yazarken derdi ne bir cinayet anlatmak ne salgını anlatmak ve amacı bu olmayıp tarihten hareketle güncel hakkında mesaj verme amacını kurguya o kadar acemice yerleştirmiş ki, açıkçası şu ilk iki yüz sayfada ne okuduğum belli değildi. Birbiriyle bağlantısı oldukça kopuk ve bunların arasındaki oldukça çürük bağlantı da her an tamamen kopacak gibiydi, belki biraz daha devam etsem bu gerçekleşecek ve soluğu Antartika’da alabilirdim. S.20-21’den başlayarak bence gereksiz bir sıklıkla vurgulanan ve yazarın kendisinin de gördüğüm kadarıyla tepki çekebileceğini düşündüğü bir husus ise salgın konusunda Rumların oldukça bilinçli, Müslümanların ise bilinçsiz olmasıdır. Bunu bir ‘tarihçi’ olarak 1901’de Avrupalı bilim adamlarının açıkladığı ve Müslüman entelektüellerin de gizli gizli kabul ettiği bir olgudan kaynaklandığını ifade ederek, dönemin Müslüman dünyasının kısaca birçok konuda geri kalmasından kaynaklı olarak bilhassa Hac olayındaki insan kalabalıklarının hareketi sonucunda meydana geldiğini ifade etmiş. Bu konuda benim yazardan aldığım şu oldu: kendince tarihsel bir durumu ortaya koymak istemiş ancak kamuoyunun tepkisinden haylice çekinip bunu birden fazla yerde açıklama gereği duymuş, yani neden böyle olduğunu. Sonuç olarak yazarın bu tarz çekinceleri ve kaygıları da bence kurguya oldukça zarar vermiş.
Sonuç olarak, tarih tabi ki edebiyatta yer verilen bir konu olabilir. Güncel politik atmosfere yönelik mesajlar da edebiyatla verilebilir lakin bunu mesela Dostoyevski’nin Ecinniler romanındaki gibi yapmak var bir de Pamuk’un Veba Geceleri romanındaki gibi yapmak var. Pamuk, çok şey yapmak isterken bence bu romanında hiçbir şey yapamamış.
Keyifli okumalar..