Uzun zamandır kitaplığımda okunmayı bekleyen ve 
Burak önerisiyle elime aldığım bu harika klasik insanı en katıksız haliyle anlatan bir müthişlik örneği.
Her sayfasını çarpıcı bulduğum ve içselleştirdiğim bu yapıtı neden bu kadar çok beğendim? Yazar insan psikolojisini 48 sayfada baştan sona sarsan bir kurguyla donattığı için mi yoksa şatafatlı bir hayat süren saray kadınının gözden düşüp sürgün edilmesinden mi dolayı? Cevap: ikisi de!
Hislerle, duygularla ve düşüncelerle yoğunlaştırılmış Bir Çöküşün Öyküsü bana hiç zorluk çıkarmadan okuttu kendini. Duyguların ağırlığı yormadı değil, ama kadının başına gelenleri o kadar çok merak ettim ki arada bir nefeslensemde soluksuz bir keyifle bitirdim kitabı.
Fransa’da XV. Louis döneminde sarayda fazlasıyla gücü olan aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanması öykünün en ilginç bulduğum özelliği. Madame de Prie eğlenceli Paris hayatının gözdelerinden biriyken ne yazık ki kötü bir an yaşanır ve kral tarafından Paris’ten uzak bir yere gönderilir.
Tabii sürgünde kalabalık yerine yalnızlık içinde bulur kendini ve bu durumun belirsizliği de kadını mahveder. Bir şekilde amaçsız çabalarla tutunmaya çalışsa da kaçınılmaz son yakındır… Kadın, yalnızlık, hayatın bir anda değişmesi, ne ekersen onu biçersin gibi kavramların arasında ilerleyen bu öykü beni derinden etkiledi. Ayrıca Osmanlı hayatına ve Türklere dair bir sürpriz de mevcut kitapta.
Okuduğum en iyi Zweig eserlerinden biriydi. Bir günde okunabilecek mükemmel bir kitap, o zaman herkese tavsiye edilir…
·
267 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.