Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitap üzerinden Ülkenin en büyük "sorununa" değineceğim; türk-kürt çatışması. Bazıları kitabın ezen-ezilen ilişkisini anlattığını söyleseler haklıdırlar ama göreceğiniz üzere anlatılan tamamen türkler ve kürtler arasındaki çatışmadır. Kimisi için acı gelecek bir gerçekle başlayayım, Türkiyede türklük ideolojidir, etnik değil. Türkiyede etnik olarak türk yok denecek kadar azdır. ( youtu.be/LsJQKbghXNU , fatihaltayli.com.tr/kose-yazilari/2... , nature.com/articles/srep29890 ) Türklük ideolojisi yalanlar üzerine temellendirilmiştir. Büyük yalanlardır bunlar; Tarih, dil, folklor, kültür.... Varlıkları yok saydıklarının "yokluğu" üzerine kuruludur. Tabii ki başta Kürtlerin. Kürtler ne kadar "var olursa" türklük ideolojisi o kadar zayıflar, türklük ideolojisi ne kadar güçlüyse Kürtler o kadar yok sayılır. Bu bazılarına abartı gibi gelebilir, ama asıl abartı dünyanın öteki ucundaki Japonya'da Kürtçe dil kursunu devletin engellemeye çalışmasıdır ( gazetekarinca.com/2019/04/ankara-... ). Bu öylesine bir girişim değildir. Çünkü Kürtlüğün varlığı, Türklüğün zayıflamasına yol açar, çünkü türklük varlığını, Kürtlüğün yokluğu üzerine kurmuştur. Marksistler her şeyi sınıf sorununa indirger, yani parasal bakarlar. Mesela kadınsan ve paran yoksa ezilir, tecavüze uğrar, baskı altında kalabilirsin ama kadınsan ve paran varsa erkekler kadar olmasa da güçlü olabilirsin. Ya da eşcinsel veya gaysen yine dışlanır, ezilir, zulme uğrayabilirsin ama çok zengin bir gaysen çok rahat sevilir ve benimsenirsin; mesela kerimcan durmaz, bülent ersoy, zeki müren vs. Sınıf sorunu bu açıdan büyük bir sorundur ama tek sorun değil. Ataerkil zihniyet, gerontokrasi (yaşlılar egemenliği) gibi şeyler sınıf sorunundan ayrıktır. Mesela Doug Stanhoup'un da dediği gibi ne kadar zengin bir kadın olursan ol hafta sonu bir gecelik ilişkiyle her türlü "orospu" damgası yiyebilirsin. Sınıf sorunun yok olması bunu çok az değiştirir. Ataerkilliğin yok olması gerek. Konuya döneyim, işte özellikle türkiyede en büyük ve en temel sorun ne ataerkillik, ne gerontokrasi ne de sınıf sorunudur. Türkiyede en büyük ve en temel sorun türklük ideolojisidir. Yani ki bazılarının dediği gibi Kürt sorunu diye bir şey de yoktur, Kürtler Mezopotamyayanın otokton (yerli) halkıdır, başka yerden gelmediler, başkalarını yok saymadılar, soykırıma uğratmadılar... Asıl sorun türklük ideolojisidir. Türkiyenin en zengin adamı Kürtler ve Kürdistan'ın özgürlüğünü savunsa anında hayatı kayar, parası hiçbir şeye yaramaz. Türklük ideolojisinin ana damarı kemalizmdir. Foucault nasıl iktidar her yerdedir diyorsa Türkiyede de kemalizm her yerdedir; sağcısında, solcusunda, islamcısında (bir kısım anarşistlerde bile:), sadece düşüncelerde değil; okulda, medyada, karşı olmama rağmen yukardan dayatılmış, suni olan bir dille yazdığım bu metinde... Kemalizmin kuvveti ve yoğunluğu nedense görmezden gelinir. Ama kemalizme faşizm ya da ırkçılık demek bile o yoğunluğu hafifletmek olur. Soykırımcı, yok edici, aptallaştırıcı vs bir ideolojidir. Ülkeye türklük ideolojisi yok olmadan, özgürlük gelemez. Sosyalist devlet olsa da otoriteryanizmden, ağır bürokrasiden ayrı olarak türklük ideolojisinin kalması gerilimi devam ettirecek demektir. Nedir bu gerilim? Ülkedeki devlet adamları ya da "devlet aklı", sanıldığı gibi sadece bilgisizlik, beceriksizlik ya da iktidar hırslarından değil, başta Kürtler olmak üzere yerli halklar yararlanmasın diye bu özgürlüğü getirmez. Mesela Basın, ifade, yargı, protesto vb. özgürlüğü olursa bundan Kürtler de yararlanacak, o yüzden olmasın, hep bir çatışma olsun mantığı hakimdir. Gramsci'ye göre devrimci olan sadece gerçeğin kendisidir. Şimdiye kadar çoğu sözde radikaller bu gerçeğin etrafından dolanmaktan başka bir şey yapamadı, eğer böyle devam ederlerse, yerlerinde saymaya devam edecekler. Şimdi kitaba geçeyim. Kitapta Filler Türk, karıncalar Kürtler oluyor. Hem de cuk şekilde. Türklerin yalancılığına örnek: filler sultanı, karıncalar şehrini darmaduman ettikten sonra kırmızı sakallı topal karıncaya: "Ben mi, filler mi saldırdı size? Deli misin sen, demirci? Fil ulusu hiç bir ulusa, hiç bir zaman saldırmaz. Fil ulusu barışçıdır, çalışkandır, yiğittir. (Atatürkün türk milleti çalışkandır, zekidir vs sözlerini hatırlayın:) Niçin, ne demeye saldırsın durup dururken karıncalar ülkesine? Şunu böylece bilesin ki demirciler başı, bizler, filler, yalnız kendimizi savunuruz. Sen acıdan, ayağının kopmasından dolayı fillere yüklüyorsun saldırıyı. Şu karşıda gördüğümüz yıkım, toz duman bizim değil, sizlerin, karıncaların saldırısıdır. Bunu bütün dünya böyle biliyor. İlk saldırı karıncalardan geldi, siz, siz, siz karıncalar bizim evlerimizi, kentlerimizi başımıza yıktınız, işte bunun karşılığını da aldınız. Evet, ve de evet aldınız. Barışçı filleri kızdırdınız. Filler de kızınca işte gördünüz olan biteni. Siz kendinize, çoğunluğunuza çok güvendiniz de saldırdınız filler ülkesine. Siz birleşmiş yaratıklar yasasını çoktan çiğnediniz. Filler azlık, sizler çokluksunuz. Ama bilmeliydiniz ki haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür." (syf17) Türk devlet aklının Nazizmi, Goebbels'in fikirlerini Sedat Pekerden de duyduğunuz üzere ne kadar benimsediklerini tahmin edersiniz; gerçi nazizm de kemalizmden çok şey almıştır ama o ayrı konu... Bir yalan ne kadar büyükse o kadar iyidir, bir yalanı ne kadar tekrar edersen o kadar inanılır olur gibi mantıkları... Yaşar kemal kelimelerini o kadar iyi seçmiş ki, türk kürt meselesi olduğu o kadar bariz ki, mesela kırmızı sakallı topal karıncanın mesleği bile düşünülmüş; demircilik: bahse varım Demirci Kawa'dan aklına gelmiştir. Ayrıca "devrimci" kelimesiyle benzerliğini tesadüf de saysak güzel bir tesadüftür: "demircilerin hem elleri işler, hem kafaları düşünür. Şu dünyada en tehlikelileri böylesi yaratıklardır. Bir de böylesilerin düşünceleri bulaşıcı mikrop gibi bir anda bütün dünyaya yayılır" (sayfa 56) Tarihçi Mehrdad İzady, Kürtlerin bir kısmı için kendilerini aşağılık görürler, yine bir kısmı için hakim devletler düşüncesini benimsediklerinden özlerini unuttuklarından bahseder. Ve aslında ne kadar saf olduklarını. Büyük yalanların ne kadar benimsenmesine örnek olarak: Karıncalar filler sultanına: "Ağzımızın payını aldık, biz de artık barışsever olduk, bir daha filler ülkesine saldırmak mı, aman allah göstermesin. (...) Bağışla bizi sultanımız." (syf 21) Filler sultanı hüdhüdlerin başına: "Muradım şu ki karıncalar içinde bana bağlı bir karıncalar soyu bulacaksın, o karıncalar bana öylesine bağlı olacaklar ki benim öl dediğim yerde ölecekler, kal dediğim yerde kalacaklar. Bir de öylesine öteki karıncalara düşman olacaklar ki, gözlerinin önünde tekmil karıncalar ulusunu ezsem, oh diyecekler. Bir de bize bağlı çok karınca bulacağız, her tür karıncadan." Syf39 Türklerin Kürtleri birbirine kırdırma ve parçalama politikaları da kitapta mevcuttur: "Bölünmüş karıncalar hiç bir zaman bir güç olamazlar, sonuna kadar da tutsak kalırlardı." (syf43) "Karınca ülkelerinde bizden yana olanlarla bir örgüt kurmak, günü gününe karıncalardan haber almak, karıncaların soluklarını bile dinlemek en can alıcı iştir. Her işin başı budur. Bu içten örgütleme, çürütme işini ele alırsak, insanlar buna beyin yıkama diyorlar, karıncaların beyinlerini yıkayabilirsek, onlara karıncalıklarını unutturabilirsek, her şeyi kazandık demektir. Bu düzen kıyamete kadar sürer, siz de biz de sırtından, onların alın terleriyle cennet bir dünya yaşarız, değil mi? (Syf40) Kardeşlik edebiyatı, yani türklerin kürtlerle birlikte olması gerektiği safsatası da mevcut: "Dünya kurulduğundan beri siz fillerle birlik değil misiniz, söyleyin bakalım, eeey karıncalar..." (syf45) Meksika dağlarındaki zapatistalarda bir mayalının "sömürgecilerimizle kardeş olmak istiyoruz" dediklerini bir düşünün :D Bu arada "sömürge" kelimesine de kitapta özel olarak yer verilmiş: (...) sömürücü sözcüğü sözlüklerden silinecek, hiçbir karınca bu sözcüğü ağzına alamayacak. (sayfa 40) Kürtlerin de aslında Türk olduğu, herkesin türk bayrağı altında yaşayabileceği meselesi de kitapta mevcuttur: "Her karınca bir fildir, bir fildir, bir fildir." Bunu günde yüz kez söyleyeceksiniz. Böyle söyleye söyleye belki siz de fil olursunuz, olmazsanız bile kendinizi sonunda fil olmuş, hiç olmazsa fil kadar olmuş görürsünüz." (syf 46) 90lardaki meşhur kürtler dağ türküdür dağdaki kart kurt seslerinden kürt denilmiş saçmalığı da sanki önceden sezilerek kitaba girmiş: "Aslında da bizler işlediğimiz günahlardan dolayı, filler sultanınca karınca donuna sokulmuş filleriz. Aslımız ceddimiz fildir bizim." (syf 48) Dil ve asimilasyona değinmemesi işten bile olmazdı: "Kötü karınca dilini, kuş dilini unutup, unutturup soylu fil dilini öğrenmek, öğretmek sevinci içindeydiler." (53) "En baştaki sorun dil," dedi sultan. "Bunu unutmayın, ilk önce dillerini unutup karıncalıktan çıkacaklar, fil olmak için can atacaklar. Durmadan fillerle öyküneceklerdir. Her karıncanın içinde bir fil padişahı yatacak. Karıncaların kellelerini kesmektense, dillerini kesmek daha doğrudur (...)" (syf 57) Kitabın ortalarında türk-kürt çatışması, ezen-ezilen çatışmasıyla harmanlanarak genişletiliyor. İzady bir kısım Kürtlerin saflığı ve kopukluğuna değinmişse de, Kürtler buna rağmen politik bilinci yüksek bir kitledir. Çok okumuşluktan değil, yaşanmışlıktan. "Tahakküm ve Direniş Sanatları" kitabında James C. Scott, asyadaki bir kısım kabilelerin güçsüz olduklarından dolayı nasıl direnişlere başvurduklarını araştırmıştır. Doğrudan olmayan, dolaylı yoldan, gizliden, dedikodularla, sürekli memnuniyetsizlik ve mizah gibi dolaylı şeylerle nasıl özlerini korumaya çalıştıklarını anlatmıştır. Eğer Scott Kürdistana bir gezi yapsaydı çok daha fazla materyal bulacağına eminim. Özellikle Kürdistan'da yaşayan bir Kürt doğuştan direnişçi ve politikacı olur. Sokağa bakar farklı, tvye bakar farklı, kendi diline bakar farklı, okuldakine bakar farklı... Kavraması çok güç değildir, bu yüzden Kürtler neredeyse yok edilemezdir. Eliseé Reclus adlı anarşist coğrafyacı dağlı halkın coğrafyanın getirdiği izolasyonla aynı zamanda kadim bir özgürlük, tabiiyetsizlik ve itaatsizlik adeti kazandıklarından bahseder. Yani Kürtlerin kadim geleneği ve adeti, özgürlüktür. Tıpkı Çoğu Kürt liderinin defalarca söylediği gibi Yaşar Kemal de kitabı birlik mesajıyla bitiriyor. Dünyadaki tüm karıncalar birleşip filleri yeniyor. Ve kitap şu sözle bitiyor: "Kıssadan hisse, yeryüzünün tüm karıncaları birleşince...
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal KarıncaYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 201710,2bin okunma
··1 alıntı·
8,7bin görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Welat Boran okurunun profil resmi
Not: türklük ideolojisi = kemalizm demek değildir. Kemalizm olmadan da türklük ideolojisi (daha güçlü, agresif veya güçsüz) yaşayabilir çünkü atatürkten önce de ittihat ve terakki, ziya gökalp gibilerle temellendirilmişti zaten. Kemalizm sadece türklük ideolojisinin bana göre en güçlü damarıdır. Ama YÜCESİ değil. Türklük ideolojisinin yücesi devlettir. Türklük ideolojisine inananların dini, imanı, mutlağı, allahı,"baba"sı, kutsalı, devlettir. Bu yüzden anarşizm amaç olduğu kadar araç olarak da bu ideolojiye karşı iyi bir yoldur. 2.not: Kürtlerin kadim geleneği ve adetinin özgürlük olduğu mevzusunu dile ve dine bakarak genişletebiliriz: önce dine bakarsak, yezdanizm yani melekçilik (Alevi, Ezidi, Yaresan, Mazdeki vs) dininde İzady'e göre her zaman bir isyan, itaatsizlik ve tabiiyetsizlik geleneği vardır. Ezidilerin dünya malının ortak kullanılması gerektiği düşüncelerini bilen bilir. Yezdanizmin özü için İzady "eter" yani ışık olduğunu söyler. Bu tek tanrılı dinlerde de mevcuttur; mesela İslamiyete melek cebrail, peygambere ışık olarak görünür. Eter kelimesi yanılmıyorsam tanrıça İştar'dan (yunanca Astartre) Kürtçe stêrk (yıldız) kelimesine kadar uzatılabilir. Hâlâ Yaşlıların "Ya Star" dediği bilinir. Dil konusunda, "DA" (vermek) köküne bakmak yeterlidir. Dayik (anne demektir, Kürtlerin anaerkil bir halk olduğunu bilen bilir), Xweda (yaratıcı demektir, kendini veren, kendinden veren anlamlarına tekabül eder), Xweza (Doğa demektir, z ve d değişimi vardır, Xweda gibi kendinden veren, kendini veren anlamındadır, ayrıca iki kelimenin-xwe, xweda, xweza-benzerliğiyle analoji yaparsak Spinoza'nın tanrısına, en-el Hak meselesine ve upanishadlar'daki atman ile brahman'ın kesișimine kadar dayandırılabilir), Dar (ağaç demektir, R harfi hint-avrupa dil ailesinde "akış"a tekabül eder, ağaç da yavaş da olsa yukarı doğru "akar", "verir" görünür. DA köküyle ilgili bir analoji daha yaparsak anarşizmdeki karşılıklılık kavramına dayandırılabilir, Mülksüzler kitabındaki "vermediğiniz şeyi alamazsınız" sözünü hatırlayın. Dil, din ve coğrafyaya bakılırsa Kürtlerin özgürlük adeti çok daha iyi anlaşılır. Peki neden hep ezilmiş ve baskı altında kalmışlar vs diye sorulabilir. Özgür olmak, tutsak etmek ya da hüküm ve zulüm etmek demek değildir. Fredy Perlman "Er Tarihe Karşı Leviathana Karşı" kitabında Kızılderililer için şöyle der: "Eğer zafer direnişçilerin işgalcilere benzemesine bağlıysa, direnişçiler zafere sırtlarını döner ve yenilgi yaşamadan dağılırlar." Aynı şey Kürtler için de geçerlidir.
Zelal okurunun profil resmi
Dolu dolu bir inceleme okudum yine, zihnine sağlık.
Naciye Kulaş okurunun profil resmi
Tarih bilmeyen birinin yapabileceği inceleme bundan ibaret olurdu zaten... Keşke Yaşar Kemal den okuduğunuz ilk roman bu olmasaydı. İlk fırsatta yazarın biyografisini okumanızı tavsiye ederim.
Eda Xanim okurunun profil resmi
Döktürmüşsün 👏🏼
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.