Gönderi

Büyük öğretim merkezleri dindar insanların bağış ve yardımlarıyla destekleniyordu. Bunların birçoğunda bir insan öğrenci de olabilirdi, öğretmen de. Hz. Peygamber, "Bilgiyi aramak her Müslümana farzdır" dediğine göre, İslâmî bağlamda öğretim konusunda heves ve cesaret kırıcı bir şekilde davranmak imkânsızdi. Bir öğrenciye tipik bir şekilde (bilgi) "araştırıcı" denir. Öğren ci (tâlib, talebe) olmak için, nerede ve ne zaman sınıf açılacağını öğrenir ve gidersiniz. Sınıflar genellikle büyük camilerin belli bir sütunu çevresinde oluşturulurdu. Siz bir kez başvurunca, kendinizi meydana koymadıkça, kimse size dikkat etmezdi. Tartışmalara katılıp katılmamakta serbesttiniz; ama ne hakkında konuştuğunuzu bilmiyorsanız, ya orada size gülünür ya da başka öğrenciler tarafından çenenizi kapatmanız söylenirdi. Puan ve derecelendirme diye bir şey söz konusu değildi. Ancak, bir hocanın ya nında birkaç ay ya da yılınızı geçirip, onun okuttuğu kitabı iyice hazmettiyseniz, o bu kitabı okutma konusunda size resmî izin belgesi yerine geçen bir icâzetname verirdi. Ulema ile ilgili olarak, neyi ne kadar bildikleri konusunda sorulan sorulardan biri, ne tür bir icâzete sahip oldukları ve o icâzeti kimden aldıkları sorusudur. İcâzetin kaynağı son derece önemlidir; zira bazı alimler icâzet verme konusunda çok katı iken bazıları kolayca veriyordu.
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.