Bu Sesleniş İçli Bir Dua...Bu konuşmalar yazarla okurun konuşmaları değil, kişinin kendisiyle yahut nefsiyle konuşmaları da değil... Bu konuşmalar; ruhun menbağına, an'ın sonsuzluğa, damlanın okyanusa, zerrenin galaksiye, hüzmenin güneşe seslenişi...
Bu konuşmalar kahırda sırlı bir neşe... Neşe de derin bir ah!..
Bir insanın ruhunda boy veren zümrüt hüzünlerin nasıl ışıl ışıl parladığını Samiha annenin, bir insanın uslubundan çok öte ahvalinde buluyor, imreniyoruz.
Bu bir kandil gecesi küçük bir kasabanın camisinde, omuz omuza vermiş, gözlerini kapatıp dua edenlerin, nasırlı ellerinden yükselen toprak kokusuna, heybetli bir ağacı sırtında taşıyan tohumun hayat soluğuna, sermayesizliğiyle övünen, iyiliği ve kötülüğü sırtından atmış bir dervişin asasına dayanışına benziyor...
Bu konuşmada kendi kayıplarımız birer satır arası boşluk, o cennet gibi ruhun feryatlarında ümitlerimiz var...
Kulak verin...
Varlık ve yokluk aleminde bir bütünün iki yarısıymış gibi birbirini arayan sırlar ve neyi aradığını bilmese de bu sırların tesiriyle sarhoş ruhlar... Her gördüğümüzde bize sunulmuş bir mâna, her mâna da özümüzden yansıyan bir ışık var...
Kaçıp izimizi kaybettirmek istediğimizdir, asıl susuzluğunu çektiğimiz...
O bomboş geçirdiğimiz günlerin uzaklaşan birer cevher olduklarını, ziyan ettiğimiz her anın, hayati fırsatlarımız olduğunu ve elimizde kalanın, yıllarca annesini görmemiş bir evladın açılan yüreği, sarmalayan kolları gibi tarifsiz bir nimet olduğunu anlamış olmanın ürpertisi...
Yine de anlar içinde nice sonsuz nefesler var, insan bin yıl yaşasa, bin yıl ibadet etse belki o nurlu göz yaşına, o bir anın himmetine erişemeyecek...
Dünyayı yerli yerine koyuyor bu sesleniş, 'neyi duymuş ki beni de duysun!.' diyor... Burada uzun bir yolculuk başlıyor; Kainatın Efendisi tok sesliydi, duyanda hep bir yeniden duyma isteği uyandırırdı... Bu dünya neyi duymuş ki!.. Küba mescidinde sabah namazı vakti, kaldırım taşlarında bir hicap var, bir ayak sesi duyuluyor... Sokakta yürürken ashaba 'Ben en arkada yürüyeyim, benim arkamı meleklere bırakın' diyen Resulullah'ın ayak sesleri...Tevazu ve duyanı sarhoş eden bir koku... Bu dünya neyi duymuş ki bunu duysun... O bütün ümmeti kalbine sığdıran, titriyor, 'örtün beni örtün.' diyor, bu sesten yedi kat gök sarsılırken, dünya (...) neyi duymuş ki...
Şükretmiyoruz Sâmiha anne, değil iki göze, bu gözün sayısız seyrine şükretmiyoruz... Değil iki kulağa, bu kulağın sayısız duyduğuna şükretmiyoruz, değil aklımıza, bu aklın alemleri aşan kudretine şükretmiyoruz...
Öyle güzel bir niyazı vardı ki Sâmiha Ayverdi'nin, bunu canı gönülden dilemeyi dua eyledim; "Ya Rabbi madem ki şu garip kulunun emanetini almazsın, o vakit yalnızca seni yaşamayı nasip eyle bana..."
Sâmiha Ayverdi, 1905 Ramazanının Kadir Gecesi'nde doğmuş, 1993 'ün Ramazan ayında Mevlâ'ya kavuşmuştur. Bu nedenle Ramazan ayında eserlerini okumak ayrı bir lezzettir benim için. Bu eseri de Ramazan ayına saklıyordum, fakât şimdi okumak nasipmiş. Bir mektubunda şöyle yazar: "Allah'ım verdiği lutfun kıymetini bildirsin."
Notlarımı Abdulkadir Geylani Hz. nin duası ile sonlandırmak istiyorum;
"Ey acı ve tatlı su arasında duvar koyan Rabbimiz (cc)! Bizimle sana karşı nefret veyâ hoşnutsuzluk göstermenin arasına duvar koy. Bizimle senin takdirinle çekişmenin arasına perde koy. Bizimle günahlar, isyanlar arasına rahmetinden bir perde çek."
Amin.