Bazı yazarlar vardır kitaplarını okurken satırlar okuyucuyu şefkatle sevgiyle sarıp sarmalar. Okuyucu kolaylıkla romanın içine girer ve romanın kahramanı oluverir, yazar kurgu kahramanını ve yaşanan olayları o kadar güzel anlatmıştır ki gerçektir, bizdendir, bizim hayatımızdandır, bizim gibi hatalar yapar, bizim gibi coşar sevinir, aşık olur, küser, yemek yer, içki içer, bizdendir nihayetinde “Dünyalı”.
Hani “Kitabın ortasından konuşur” deriz ya öyle bir yazar Cengiz Aytmatov, satırları okuyucuyu yormadan ve korkutmadan sarıp sarmalar ve kolaylıkla da bırakmaz, bizdeki koca çınar Yaşar Kemal gibi. İki yazarı da birbirine çok benzetirim ben, ikisinin de anlatımı efsaneler, mitler ve insan hikayeleri üzerine kuruludur, anlatımları ne bileyim, büyülüdür belkide! Zaten öyle olmasa Aytmatov yüzelli dile çevrilebilir miydi?
Dün akşam Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu romanını okurken “ herkesin bir yazgısı var ve her zaman bu yazgıya katlanmak kolay olmuyor" gibi bir söz dikkatimi çekmişti. Yazgı mı seçimler mi bilmem, bildiğim herkesin bir hayatı olduğu ve bu hayata katlanmanın da çoğu zaman kolay olmadığı. İşte bu hayatı daha katlanabilir kılmak için sanatsal dokunuşlara, anlık mutlulukları ıskalamamaya, tutkulu yaşamaya, aşık olmaya, murat alıp murat vermeye ihtiyaç var, varsın yazgı kurgusunu yapsın. Doğrusu yanlışı, iyisi kötüsüyle yaşanan bir ömrün arkasından tam manasıyla “yaşadım” diyebilmekte iş!
Atıf Yılmaz’ın muhteşem filminden tanıyoruz bu eseri ama kitabı başka, İlyas’ın ruh halini ve anlatımını filmin vermesi imkansız zaten. Hikayemizin kahramanı İlyas, yağız bir delikanlı, güçlü kuvvetli bir kamyon şoförü ve kimsesiz, yanlız. Bir gün dağ yolunda kamyonu arızalanır ve Aysel’le karşılaşır. Bundan sonraki hikayeyi İlyas’ın ağzından dinleriz öyle samimi, öyle içten, doğrusuyla yanlışıyla yalansız bir hikaye...
İnasın yüzüne tokat gibi inen yazılardan, aforizmalardan, felsefelerden boğulunca insan, böyle bir kitap alıp okumalı, bir nefes almalı!