Sanılanın aksine Selim bir kaybeden değildir. Kaybetmeyi seçmez. Tutunmaya çalışır; kitaplara, Günseli’ye Turgut’a ve genel olarak hayata tutunmaya çalışır ama Selim ne aşk oyunlarında, ne gündelik sohbetlerde ne de Turgut gibi küçük burjuva hayatını yaşamakta başarılı olur. Bıraktığı günlüğü, konuşmaya ama sahiden konuşmaya ne kadar muhtaç olduğunu o kadar iyi gösterir ki… Kırılgandır. Tıpkı Oğuz Atay’ın disconnectus erectus’u tanımlarken söylediği gibi. Güneşte gözünü kısar, sırtına havlu gerekir hasta olmasın diye. Kamburu çabuk çıkar… Yaşamak, yaşam karşısında her şeye rağmen tutunamamak öldürür Selim’i.