Kuşkusuz, başka bir konudan, yeni çıkan bir
kitaptan, bir yönetmenden, savaştan ya da başka
şeylerden konuşabilirlerdi; oysa zaman zaman,
gerçek tek sohbetleri paraya, konfora, mutluluğa
ilişkin olanlarmış gibi geliyordu onlara. O zaman
sesler yükseliyor, gerilim daha da artıyordu.
Konuşuyorlardı, bir yandan konuşurken bir
yandan da olanaksız, ulaşılmaz, sefil yanlarını
yeniden hissediyorlardı. Sinirleniyorlardı; çok
fazla konuşma konusu oluyorlardı; birbirleri
tarafından üstü örtülü olarak, tartışma konusu
edildiklerini hissediyorlardı. Tatil, yolculuk,
daire tasarıları kuruyorlar, sonra da onları
büyük bir öfkeyle yıkıyorlardı: en gerçek
yaşamları var olmayan, dayanaksız herhangi bir
nesne gibi, gerçek yüzüyle ortaya çıkıyormuş
gibi geliyordu onlara. O zaman susuyorlardı,
suskunlukları kin dolu oluyordu; yaşama
kızıyorlardı, zaman zaman da birbirlerine kızma
zayıflığını gösteriyorlardı; heder edilmiş
öğrenimlerini, çekicilikten yoksun tatillerini, pek
parlak olmayan yaşamlarını, tıklım tıklım dolu
dairelerini, gerçekleşmesi olanaksız düşlerini
düşünüyorlardı. Birbirlerine bakıyorlar,
birbirlerini çirkin, kılıksız, keyifsiz, asık suratlı
buluyorlardı. Yollarda otomobiller yanı
başlarından ağır ağır akıyordu. Alanlarda, ışıklı
reklâmlar birer birer aydınlanıyordu. Kahvelerinön kısımlarında insanlar mutlu balıkları
andırıyorlardı. Dünyadan nefret ediyorlardı.
Yürüyerek yorgun argın evlerine dönüyorlardı.
Tek sözcük konuşmaksızın yatağa yatıyorlardı