Gönderi

3. Cild Dağlar, sese gelir, Davut’la beraber ırlar, ilâhi okur, demir bile avucunda mum gibi yumuşar.. Rüzgâr, Süleyman’ı yüklenir, taşır; deniz Musa ile konuşur. Ay, Ahmet’in i şaretini emrini anlar, fermanına uyar; ateş, ibrahim’e ağustos gülü olur… Toprak, Karun’u yılan gibi sömürür, yutar; Hannâne direği akla, fikre sahip olur... Taş, Ahmet’e selâm verir; Dağ Yahya’ya haber yollar… Hepsi de bunlara “ Biz size karşı duyar, görürüz… sizinle hoşuz, neşeliyiz. Fakat namahremlere karşı susup durmaktayız” derler... Derde düşünce iki büklüm olup “ Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara. Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun? Mihnet zamanında “ Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “ Nerede ona yol ?” dersin. Bu hal, şundan ileri geliyor: “ Allah’yı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz. Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür. Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider. 1285. Sen, topraktan biten taneler gibi yerin sütüne bağlanmış, ona bağlanmış, ona alışmışsın. Kalblerin gıdasına alış da bu sütten kesilmeye bak! Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye! Böyle böyle o hicapsız nuru da kabul etmeye istidat kazanır, gizli nuru da hicapsız olarak görürsün. Bu suretle yıldız gibi felekte seyreder, hattâ felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin! Yokluktan varlığa geldin ya… kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… hiç kendinden haberin yok! 1290. Geldiğin yollar aklında bile kalmadı. Fakat biz yine sana bir remiz söyleyecek, bir şey hatırlatacağız. [27.10 23:17] 805571: ir. 1645. Şu halde gönlün reyine, gönlün dileğine neden emin olur da ahdeder, sonunda da pişman olur,nedamete düşersin? Fakat bu yine de Allah’nın hükmündendir. Allah’nın takdiridir. Kuyuyu görürsün de çekinmeye kudretin olmaz. Uçan kuşun tuzağı görmeyip hapse düşmesine taaccüb edilmez ki. Şaşılacak şey şudur: Hem tuzağı görür, hem mıhı görür de yine sonunda ister istemez o tuzağa düşer! Gözü açık kulağı açık, tuzak önde… yine de kendi kanadıyla tuzağa doğru uçar! Mesnevî Mânevî. Mevlana [27.10 23:33] 805571: Bu cihandan kendimi gizledim mi, duygu yaprağını varlık ağacından silktim mi onlarla beraberim. Kadınım, duygu akla esirdir, fakat bil ki akılda ruhun esiridir. 1825. Can, aklın bağlı olan ellerini çözdü mü haline imkân bulunmayan işleri de yapar, düzer. Duygularla düşünceler, duru suyun yüzünü çer çöp gibi kaplamıştır. Aklın eli, onları bir tarafa atar, su meydana çıkar. Çerçöp habbeler gibi suyun yüzünü örter. Fakat bunlar bir tarafa sürüldü mü su görünür. Allah, aklın elini açmadıkça hava, suyumuzun yüzünü çerçöple, süprüntüyle doldurur. 1830. Suyu daima örter; hava buna güler; akılsa ağlar durur. Allah korkusu, havanın ellerini bağlarsa Hakk aklın ellerini çözer. Hizmetkârın âkil olursa sana galip olan duygularda mahkûmun olur. Gayba mensup sırlar, can âleminden zuhur etsin diye duyguları zâhirî olmayan bir uykuya daldırır da, İnsan uyanıkken rüyalar da görür, insana gök kapıları da açılır. Mesnevi-i Mânevî.. 3. CILD.
·
145 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.