Gönderi

Hz. Osman Bütün Mushafları Yaktırdı mı?
(1131.) Kur'an bilimleri ile uğraşanlar arasında çıkan ihtilâf ve fikir ayrılıklan durumu iyice karıştırıp bozduğundan, ortaya çıkan ciddi sorunları halletmek üzere Halife Osman, hadis bilgini İmam Buhârî'nin bize naklettiğine göre, o sırada elden ele dolaşmakta olan Kur'an parçalarının toplatılıp yakılmak suretiyle ortadan kaldırılmalarını emretti. Muhtemelen burada, düşünce ve kanaatlerini açıkça beyan etmekten çekinmeyen bazı inatçı ve dik kafalı kimselerin elinde bulunan bir kısım yazılı metinler söz konusu idi. Aksi takdirde, bu resmî nüshalar dışında bütün yazılı Kur'an metinlerinin imha edildiğini söylemek pek abartılı bir ifade olurdu. Bizi böyle söylemeye iten neden, çok daha sonraki devirlerde, Osman (ra) tarafından yapıldığı iddia edilen bu imha hareketinden iki, üç, hattâ dört asır sonra bile, resmî nüshalar ile aralarında sadece bazı kelimelerin yazılışı bakımından farklılıklar bulunan İbn Mes'ûd, Ubeyy, ‘Ukbe ibn 'Amir el-Cuhenî gibi sahabelerin yazıyla tespit ettiği Kur'an parçalarının hala var olmasıdır. O dönemde kâğıt denilen yazı malzemesi henüz keşfedilmemişti. Üzerine yazı yazılan parsömenleri yakmak yahut yırtmak yerine, üzerinde yazılar bulunan bu değerli malzemeyi yıkayıp yeniden kullanmak daha kolay olurdu. Bazı hadis mecmualarındaki anlatımlarda, Kûfe şehrinde bulunan İbn Mes'ûd'un resmi nüshalardaki metne karşı çıktığından bahsedilmekte ve kendisinin başşehir Medine'ye çağrılarak Halife Osman tarafından cezalandırıldığı bildirilmektedir. Emevî karşıtı bu efsanenin ciddi bir inceleme karşısında tutarlı hiçbir yanı yoktur: Bu anlatımda, o sırada İbn Mes'ûd’un oturmakta olduğu Kûfe'de, şehrin valisi olduğu söylenen bir kişinin, İbn Mes'ûd’u yakalayıp onu işkenceye tâbi tutmakla görevlendirildiği belirtilmektedir. Aynı kaynaklar, bu valinin daha sonra uzunca bir süre bir başka eyaletin valiliğini yaptığından söz ederler. Anlaşıldığı kadarıyla, gerçek gayet açıktır ve aşağıdaki gibidir: Halife Osman zamanında, bir takım münafıklar tarafından uydurularak, henüz doğmakta olan bu dini bozmak amacıyla elden ele dolaştırılan bazı Kur'a, parçaları bulunuyordu. İşte Halife Osman, bu sahtekâr münafıkları büyük bir üzüntü ve kedere boğacak şekilde bu parçaları yaktırmıştır; bu tür insanların döktüğü timsah göz yaşlarının nedenini anlamak gayet kolaydır. Bu arada, İbn Mes'ûd'a ait olduğu iddia edilen bu sözde Kur'an parçalarında Ali'yi yüceltip öven ayetlerin bulunduğunu ve bu Kur'an nüshasının, aradan asırlar geçtikten sonra Ali taraftarı bir mezhep mensubunun yanında bulunduğunu da hatırlatalım. Her halde o sırada bazı namuslu ve dinine samimiyetle bağlı kimselerin elinde eski metinler olup, bunlar özellikle eyâletlerde oturdukları için bazı ayetlerin sonradan nesih edildiğinden (hükümlerinin kaldırıldığından) ve bizzat Resulullah tarafından metin dışı bırakılmış olduğundan habersiz idiler. Yakûbî'nin naklettiğine göre parşömenler sıcak ve sirkeli suda yıkanıyorlardı. Bu yöntem, Kur'an'ın resmî nüshasına uygun olması gerektiğini kendiliklerinden kabul edenlerin ellerinde bulundurdukları parçalara uygulanmış olabilir. Bu olayın geçtiği söylenen devirde (H. 32 yılına doğru), Halifenin başında bulunduğu Devletin sınırları Endülüs'ten Mâverâünnehir'e, Ermenistan'dan Hindistan'daki Gucerât kıyılarına kadar yayılmış bulunuyordu. Bu uçsuz bucaksız topraklarda hiç şüphesiz binlerce, hattâ yüz binlerce Kur'an nüshası bulunuyordu. Bu arada, resmî nüshaya uygun nüshaları imha etmek gerekmiyordu; uygun olmayan diğerlerinin ise her bir kelimesini bu sayısız nüshalarla karşılaştırmak gerekiyordu. Bu ise maddî bakımdan çok zor hattâ imkânsız bir husus olduğu gibi, tarihsel olarak da böyle bir olay cereyan etmemiştir. Bilindiği gibi Halife Osman'ın yaptığı tek şey, Ebû Bekir zamanında bizzat Resulullah’ın baş vahiy kâtibi Zeyd tarafından toparlanarak bir araya getirilen Kur'an'ı çoğaltıp yaymak olmuştur.
II, 582-583
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.