Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Bir yandan ucube bir seri katilin dehşet veren hikayesi. Diğer yandan doğuştan şanssız bir dahi olan Jean-Baptiste Grenouille’nin toplum içerisinde var olabilme savaşı. Patrick Süskind çok tanınan bu romanında başarılı bir polisiye hikayeyi büyülü gerçekçiliğin çarpıcı örneklerinden biri haline getirirken, görkemli bir insanlık trajedyası paylaşıyor okuyucusuyla. 18. Yüzyılın ortalarında, Fransa’da geçiyor hikaye. Hani hep denir ya; “Fransızlar kendi şehirlerinin pis kokularına dayanamadıklarından parfümü icat ettiler.” diye, işte o dönem. Gerçekten de Süskind’in tarif ettiği Paris varoşlarının sokakları kan, dışkı, leş ve ölüm kokuyor. O aristokrasinin kafasını çevirip bakmaktan imtina ettiği korkunç yığınlar sadece hayatta kalma savaşı verirken ahlak da, insanlık da, değerler de geride kalıyor. Cinselliğin sadece ihtiyacı gidermek için hayvanca yaşandığı, çoğunluğu piç olarak doğan çocukların zaten zorlukla hayatta kalabildiği, bu sefaleti herkesin kanıksadığı bir ortam çiziyor bize Süskind. Kendisi direkt olarak hiç dile getirmese de kitabının gizli temelini oturttuğu “toplumsal eşitsizlik” eleştirisini, iddialı ihtilalin bile çözemediği o dengesizliği çok başarılı resmediyor. Kahramanımız Jean Baptiste Grenouille böyle bir ortamda, yoksul bir pazarcı kadının gayrimeşru oğlu olarak, çöplerin içinde doğuyor. Umut edilenin aksine ölmeyip bir de ağlamaya başlayınca daha doğar doğmaz annesini ipe gönderiyor Grenouille. Sayısız benzeri gibi para karşılığı yoksul ve sert kadınların yanında büyüyor ve çoğu akranının aksine bu zorlu koşullarda hayatta kalmayı hep başarıyor. Zira kendi kokusu yok ama eşsiz bir koku alma yeteneği var onun ve sıradan insanların görerek, dokunarak, konuşarak tadarak algıladıklarından çok daha fazlasını sadece koku alma duyusu ile yapabiliyor. Süskind ilginç romanını, işte bu duyu farklılığı üzerinden kurguluyor. Grenouille’nin hayat akışına paralel olarak romanını, birbirini tarihsel olarak izleyen 3 ana bölüme oturtuyor yazar. İlk bölümde zavallı Grenouille’nin doğduğu ortamı, dönemin toplumsal hayatını ve zavallı şanssız çocuğun hayatta kalabilme savaşını izliyoruz. İkinci bölüm, ergenliğindeki Grenouille’in kendisi ile ilgili en önemli gerçeği, kendine özgü bir kokusu olmadığını -hatta hiç kokusu olmadığını- dehşetle keşfetmesini anlatıyor. Üçüncü ve son bölümde ise başkalarının kokusunu çalarak kendine bir koku yapmaya çabalayan Grenouille’nin acınası ve korkutucu hikayesini büyük bir merakla takip ediyoruz. Süskind’in koku alma duyusunu ve parfüm bilgisini yazıyla ifade etme ve bunu bir fantezi ve hayal dünyasına evirebilme başarısı gerçekten takdire şayan. Yanısıra, bir Alman yazarın Fransa Riviera’sını bu kadar detaylı betimleyebilmesi de bence yazarın yeteneği yanında araştırmacı yönünün de gücünü gösteriyor. Farklılığından dolayı içinde yaşadığı topluma dahil olamayan, varolmanın tek yolunu başkalarının kokularını çalmakta bulan sıra dışı bir dahinin bu ilginç dramı, sürükleyici olduğu kadar dehşet verici bir etki de yaratıyor okuyucu üzerinde… Grenouille benzeri -yetenekli olup farklılığı ya da maddi durumundan dolayı dışlanan- bir dolu insanın yakınımızda olduğunu bilmek bence bizi o dehşete sürükleyen… Ayrıca -Süskind’in çok şık gösterdiği gibi- biz “normal” insanlar, topluma dahil olmayı başaranlar; bizler de, işimize geldiğinde kendi değerlerimizi ezmekte, eleştirdiğimize benzemekte hiç vakit kaybetmiyoruz. Farklılıklardan duyulan büyük korkunun bu çarpıcı hikayesini ben büyük keyifle okudum. Açıkçası çok daha fazla insana ulaşabilmesini dilerim.
Koku
KokuPatrick Süskind · Can Yayınları · 201821,8bin okunma
··
2.809 görüntüleme
merih okurunun profil resmi
Filmi de var, ki çok az yapım kitabı kadar kaliteli olabiliyor. Bu da onlardan biri. youtu.be/E0_ylpGRxVs
AkilliBidik okurunun profil resmi
Evet ben de izlemiş ve beğenmiştim. Hatta yenilerde dizisi de çıkmış galiba, Netflix'de reklamını gördüm, ama henüz izlemedim.
Eylül Türk okurunun profil resmi
Ben de incelemenizi keyifle okudum🌿 Değindiğiniz 'normal' olmanın geçirgenliği ve kime göre normal olunduğu konusu epey düşündürdü beni... Belki de sağlıklı olabilmek için uyumsuz olabilme cesaretini gösterebilmek gerekiyor. Zihninize sağlık :)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim... Ne güzel söylemişsiniz😀👏 Bence de hem kendi sağlığımız için uyumsuz olmayı göze alabilmemiz, hem de toplumumuzun sağlığı için farklılıkları benimseyebilmemiz gerekiyor. Zira o dışladığımız insanlar, duygular, ya da üstünü örttüklerimiz belki göze batmıyor ama ortadan da kaybolmuyor.
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.