EN KUTSAL KİTAP, ÜŞÜMEMEK İÇİN YAKTIĞINIZ KİTAPTIR!
Zekâ bir kum saati gibidir, bilgi arttıkça inanç azalır ya da inanç arttıkça
bilgiye duyulan istek azalır. Bunu, eğitim seviyesi yükselen insanların inanç-
larındaki azalmadan ya da daha seküler bir yaşam tarzı benimsemelerinden
görebiliriz. Şimdi, asıl konuya dönecek olursak bugün dindarların, ateistlere
karşı ellerinde tuttukları tek koz ahlaktır. Yani, bir ateistin ahlakını temel-
lendiremediğini, ortada ilahi bir yargıç yokken her şeyi yapmaya müsait ol-
duklarını, örtük bir şekilde kastetmektedirler. Hâlbuki, insanlığın tarihine
veya tarihini bırakın bugününe dair kapsamlı bir bilgiye sahip olsalardı bu
yanılgılarından utanırlardı. Ahlakın tarihi, tanrının tarihinden daha eskidir.
İnsanlar milyonlarca yıldır tanrısız yaşadılar ama ahlaksız yaşamadılar. Ve
bugün kendileri bu paradigmayı tersine çevirmiş görünüyorlar. Çünkü, ah-
laksız yaşayabiliyorlar ama tanrısız yaşayamıyorlar. Şimdi, buraya kadarki
kısmı toparlayacak olursak: Tanrı, ahlakı icat etmedi. Ahlak, tanrıyı icat etti.
Yani tanrı fikrinden önce de ahlak mevcuttu. Bunu görmek için, tanrısız ya-
şayan herhangi bir primat türünün aralarındaki hiyerarşiye dayalı ahlak sis-
temine bakmaları yeterli olacaktır. Öte yandan, ahlak ve tanrı arasındaki
ilişkiye dair güncel araştırmalardan örnek verecek olursak yakın tarihte
Amerika’da, cezaevindeki tutuklular arasında yapılmış bir araştırmada
şöyle bir sonuç çıkmıştır: “Suç işleyen dindarların sayısı, suç işleyen ateist-
lerin sayısının tam olarak 750 katıdır.” Yanlış okumadınız, yedi yüz elli.
Belki diyebilirsiniz ki “Dindarların sayısı, ateistlerin sayısından daha fazla
olduğu için bu sonuç, böyledir.” Hâlbuki bu kuşku da yanlıştır çünkü Ame-
rika’daki dindarların sayısı, ateistlerin sayısından elli kat fazladır ve bu oran,
750’yi açıklamaya yetmez. Son olarak inanca dair genetiğin bulgularını pay-
laşacak olursak, bugün dopamin verilip D-4 reseptörü aktif kılınan insanlar
mistik şeylere inanmaya daha meyillidir. Yani bu, şu demek: İnanç dediğiniz
şey, kafanızdaki biyokimyasal bir tepkimenin ürünüdür. Bu yüzden insan
sormadan edemiyor: Kendisini, insanın kafatasına hapsetmiş bir tanrı, kişideki isteklere ne kadar cevap verebilir?
Sayfa 124