Gerçek insanlar kurgu mudur? Kendimizi, büyük oranda kendimize anlattığımız ve başkalarının bize anlattığı sonsuz bir hikayeler silsilesi aracılığıyla anlarız. Kişisel dünyalarımızın sözde gerçekleri son derece aldatıcı ve tek taraflıdır, hangi kurguya inanmayı seçmişsek ona uyar bu gerçekler. Günün üstesinden gelmek için bir hikayeye, bir mazarete ihtiyacımız vardır, peki bu hikaye kutsal bir metne dönüşünce ne olur? Kendi gerçekliğimiz dışında kalan hiçbir şeyi tanıyamadığımızda ne olur? Kendi dünya görüşümüze uymayan her şeyin kapı dışarı edildiği ya da rahatsızlık vermeyi kesene kadar seyreltidiği, daimi bir öz-sansürleme durumunda yaşamamak için dikkatli olmamız gerekir. Zihnimize yerleştirdiğimiz kısıtlamalarla mücadele etmek kendi hayal gücümüzün becerisidir, desteklemek için müthiş bir enerji harcadığımız dış hesaplara genellikle ters düşen içsel bir hayatın tanınmasıdır. Kendimizi şiire, müziğe, resme karşılık vermeye açık tuttuğumuzda, yeni hikayelerin kök salabileceği bir alan açmış oluruz, aslında kendimizle ilgili yeni hikayeler alan açmış oluruz.