Gönderi

Bazı ikiliklerin Batı geleneklerinde ısrarla ortadan kalkmadıklarını gözlemliyoruz; bu ikilikler, ka­dınların, beyaz ırktan olmayan insanların, doğanın, işçile­rin, hayvanların tahakküm altında tutulma mantığı uygu­lamaları (kısacası, ötekiler olarak ‘kurulan’ -ve işlevleri benliğe ayna tutmak olan- herkesin ve her kesimin tahak­küm altına alınması) açısından hep sistemli bir şekilde var olmuştur. Hep sorun olarak duran bu ikiliklerin başlıcaları şunlardır: benlik/öteki, zihin/beden, kültür/doğa, er­kek/kadın, uygar/ilkel, gerçeklik/görünüş, bütün/parça, fa­il/kaynak, yapan/yapılan, etkin/edilgin, doğru/yanlış, ger­çek/yanılsama, tam/kısmi, Tanrı/insan. Benlik, tahakküm altında olmayan ve bunu, geleceği elinde tutup tahakküm deneyimiyle ‘ benliğin özerkliği’ yalanını ifşa eden öteki sa­yesinde bilen Bir’dir. Bir olmak özerk olmak, güçlü olmak, Tanrı olmaktır; fakat Bir olmak, aynı zamanda bir yanılsa­ma olmak, dolayısıyla ötekiyle bir kıyamet diyalektiğine girmiş olmak demektir. Öteki olmaksa, açık bir sınırı bu­lunmadan, aşınmış ve tözsüz haliyle çoğul olmaktır. Bir çok azdır, fakat iki de çok fazla.
·
80 görüntüleme
Sedat Temel okurunun profil resmi
İleri teknoloji kültürü bu ikiliklere karmaşık ve şaşırtı­cı yollarla meydan okur. İnsan ile makine arasındaki ilişki­ de yapanın ve yapılanın hangisi olduğu belli değildir. Pra­tikleri kodlamaya girişen makinelerde hangisinin zihin, hangisinin beden olduğu belli değildir. Kendimizi hem formel söylemde (örneğin, biyolojide) hem de gündelik pra­tikte (örneğin, entegre devredeki evde çalışma ekonomi­sinde) tanıdıkça siborglar, melezler, mozaikler, kimeralar olduğumuzu görürüz. Biyolojik organizmalar biyotik sis­temler, diğerleri gibi iletişim vasıtaları haline gelmişlerdir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.